Vahdettin Hain miydi?
#81
Gönderim zamanı 27.02.2007 - 23:48
Farkındaysanız bende aynı şeyi söyledim yazımda Vahidettin Cumhuriyet yanlısı değildi... Vahidettin Atatürk'ü Samsun'a cumhuriyet kursun diye yollamadı tabiki... Vahidettin halkın gücüne inansaydı yani Atatürk gibi ufku geniş olsaydı kendisi halk gücüyle topyekün bir savaşa kalkardı...
Vahidettin yetişme tarzı ve doğası itibariyle zaten cumhuriyetçi olamaz çünkü osmanlı devlet sisteminde böyle bir şey yok, sadece avrupaya özenti şeklinide bir meclis var ve bu meclis üyelerinide atayan padişah...
Ben Vahidettin'in sütten çıkmış ak kaşık olduğunu söylemiyorum... Ama Hain değildi...
Şu anda yaşayan dünyanın en büyük Osmanlı tarihçisi Prof. Dr. Halil İnalcık Vahidettin hakkında hain dememiştir....
Topkapı Müzesi Müdürü ve Türkiye'nin en önemli Osmanlı tarihçilerinden ve Halil İnalcık'ın öğrencisi Prof. Dr. İlber Ortaylı da Vahidettin hakkında hain dememiştir gerçekten bu adam hain olsa bu insanlar neden saklasın ve soruyorum size bu iki büyük tarihçi Vahidettin sempatizanı mı yada saltanat yanlısı mı?
Bunlarıda geçelim bu ''hain'' madem yurdunu vatanını milletini sevmiyordu madem Atatürk'e bir kin besliyodu neden yurttan ayrılınca ingilizlerle iş birliği yapıp devletin önemli sırlarını vermedi yada Türkiye Cumhuriyeti alehtarı bir harekette bulunmadı ve tek bir söz söylemedi... Neden bunları yapmadı??
Bu ülkede Vahidettin'i hain olarak kanıtlayamayanlar bir kaç kıytırık ingiliz belgesine bakarak Vahidettin'i ingiliz casusu ilan etmeye kalktılar... iddaları ise Büyük Taaruzu Vahidettin ingilizlere söyledi... Ancak belgeler ile bu iddada çürüdü gitti...
Atatürk Nutkunda bunlardan bahsetti ama Atatürk'ün Vahidettini övmesini kim bekleyebilirki..?
Düşünün siz eski sistemin yerine yeni bir sistem getirmişsiniz ve kalkıp eski sistemin başındaki insan hakkında güzel sözler söyleyip o sisteme daha da çok taraftar toplayacaksınız... Olur mu böyle şey...
Bakın sadece Murat Bardakçı'nın kitabı değil isterseniz İlber Ortaylı'nın ''Osmanlıyı Keşfetmek 2'' adlı kitabınıda okuyabilirsiniz oda çok geniş bir şekilde kitabında bu konuyu açıklamış....
Bende buraya Tarihçilerin görüşlerini yazayım;
PROF. METE TUNÇAY Ben öteden beri ‘Hain padişah Vahdettin’ sözünün, o dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu düşündüm. Vahdettin siyasi anlamda yanlış hesap yapmış olabilir ama bu Vahdettin’in veya Damat Ferit Paşa’nın hain olduğu anlamına gelmez. Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin’in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız.
YILMAZ ÖZTUNA Sultan Vahdettin’in hain olmadığını ben 40 senedir yazıyorum zaten. Kaldı ki, tarihçiler ‘hain’ kelimesini kullanmaz. Çünkü bu siyasi bir kelimedir. Kuruluş yıllarının ateşli dönemlerinde kullanılmış bir kelimedir bu ve öyle bir dönemde de mutlaka kullanılması gerekirdi. Bu Fransız İhtilali’nden sonra da böyle olmuştur, Rus Devrimi’nden sonra da böyle olmuştur. Ama aradan zaman geçip yeni rejim yerleştikten sonra, geçmiş dönemleri daha dikkatle tetkik etmek ve inceleme yaparken de böyle kavramlara yer vermemek gerekir. Ecevit’in böyle düşünmesi ve düşüncelerini cesurca söylemesi, bence önemlidir.
Ne haindi ne kahraman
PROF. M. KEMAL ÖKE Vahdettin ne bazılarının iddia ettiği gibi ne hain, ne de onlara karşıt olan kesimlerin iddia ettiği gibi, Mustafa Kemal’e Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’yi başlatması insiyatifini kullanan perde arkasındaki gizli kahramandır. Doğrudur, Vahdettin, Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderirken, Mustafa Kemal’in ne yapacağını gayet iyi biliyordu. Ve bu projeye de sadece onay vermekle kalmadı, para da verdi. Ancak, bunu saraya yakın çevrelerin telkin ve hatta tazyikiyle yaptı. Bir yerde bu işe zorlandı. Mustafa Kemal’in idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur.
Sevr’deki tutumu tartışmalı
PROF. REŞAT KAYNAR Padişah Vahdettin’in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin’in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk’ün Nutuk’ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin’in en büyük kusurunun Sevr’in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin’i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin’in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır.
MURAT BARDAKÇI (Vahdettin biyografisinin yazarı) Bir hükümdarın devletine ihaneti ile sıradan bir insanın kendi evini yakması arasında hiç fark yoktur, zira hükümdarlar devletin kendilerine Allah’ın lutfu olduğuna inanırlar ve devleti mülkleri olarak görürler. Vahdettin herşeyin bittiği bir anda, 4 Temmuz 1918’de tahta geçti, üç ay sonra, 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp teslim olduk. Yani, dünya savaşının ve yenilginin Vahdettin ile hiçbir alákası yoktur. İktidarı, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği sözkonusu. Tek yaptığı, ‘iki tarafı birden idare edip zaman kazanma’ çabası ve işte bu oyalama taktiği bizde ihanet olarak yorumlanıyor. Hatıralarında, ‘Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım’ diyor. Vahdettin hakkındaki tek belgesel biyografiyi yazmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: Osmanlı Tarihi’nin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alákası yoktur.
Murat Bardakçı’nın yıllar önce yazdığı ve padişahın özel evraklarına dayanan tek belgesel kitap olan ‘Şahbaba’da, bakın Sultan Vahideddin neler diyor...
MEMLEKETE PARATONER OLDUM: ‘Karşınızda köklerinden koparılmış, bir girdapla sahile fırlatılıp atılmış bir kazazede var. Ben bu kargaşa içerisinde önümde daha ne kadar yol kaldığından habersizim ve bu işin neticesini de sadece Allah biliyor. ...Ne yapabiliriz ki? Kader, bu konuda düşündüğümden farklı bir yol çizdi.Ben, dindar bir insanım. ...Vazifemi çok karmaşık bir dönemde, bir insanın yapabileceği en iyi biçimde tamamladığıma bütün yüreğimle ve kat’iyetle inanıyorum.İnsanın zaafları da söz konusu... ‘Beşer şaşar’ ifadesinin doğru olduğunu çok iyi biliyorum ama, aşılması zaten imkánsız olan savaş zamanının engellerini ve daha sonra mütareke ile ortaya çıkan güçlükleri yenemediysem de, memleketimin iyiliği için yapmam gereken her şeyi yaptığımı iddia ediyorum.Mütareke yıllarında ortaya çıkan bütün fácialara ve olaylara karşı gerçi kalkan olamadım ama paratoner vazifesi gördüm ve öyle zannediyorum ki, bütün musibetleri de üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Ama gelin görün ki, bugün yaşayan kurban benim; daha doğrusu fedakárlığın kurbanı!’
KAÇMADIM, HİCRET ETTİM: ‘Her tarafı istilá eden inkılap ve ihtiras içerisinde bunaldım. Bana teklif edilen şekildeki hiláfete ne karşı koyma, ne de başeğme imkánı görmeyerek kamuoyunda sükûn ve durumda açıklık belirinceye kadar tehlikeli bölgeden geçici olarak ayrılmaya karar verdim. Gitmekle, vekili olduğum şánı yüce peygamberin yaptığını yaptım, kaçmadım, hicret ettim.’
İHANET ETMEDİM: ‘Talih ve kader bizi vatanımızdan ayırdı ve nihayet gurbetlere attı. Allah’ın takdiri ve kısmetimiz böyleymiş. ...Gerçi málum sebepler yüzünden dinime, vatanıma ve milletime arzu ettiğim kadar hizmete vakit ve imkán bulamadım ise de, asla ihanet etmedim. Şimdi burada zelil ve sefil bir halde kalmaktansa, Anadolu’da at sırtında olmalıydık. Ecdádımın sarıkları, aynı zamanda kefenleriydi. ...Anadolu’ya gidip ordunun başına geçmem konusunu dünürüm Sadrazam Tevfik Paşa’ya açtığım zaman, büyük bir muhalefete uğradım. ‘Böyle bir avantüre giremezsiniz. Biz, Mustafa Kemal Paşa ile haberleştik. Zaferden sonra, size bağlılığını bildirecek. Onun istemediği, sadece Damad Ferid Paşa’dır. Galip gelirse zafer sizin, Allah göstermesin yenilirse de bu yenilgi onun hesabına olacaktır. Vaktiyle Enver ve Talát yenilmişlerdi ve onların hatalarını düzeltmek için galip devletlerle şimdi siz mücadele içerisindesiniz. Anadolu’ya gidip mağlup olursanız vaziyeti kim kurtarır?’ deyip Anadolu’ya gitmeme máni oldu.’
ÜÇ BÜYÜK HATA YAPTIM: ‘Ben de insanım, hata etmediğim iddiasında bulunamam ve başlıca üç hatamı itiraf ederim: Birincisi, rahmetli biraderim Sultan Reşad’dan sonra saltanat makamını kabul etmem. İkincisi, mütareke hükümetlerine, başta Ferid Paşa olmak üzere Tevfik, İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşalar gibi milletin ve devletin kalbur üstü isimlerine talihimi bağlayarak aldanmam. Üçüncüsü; devleti kuran ve halis muhlis Türk olan Osmanoğulları’nın memleketten sürgün edilip Hiláfetin ortadan kaldırılacağına asla inanmak istememem. ...Böyle bir tecrübeden sonra insanın vicdanının nasıl temizlendiğini, inancının ve tevekkülünün yeniden nasıl doğduğunu bilemezsiniz.’
PAŞA’YI BEN GÖNDERDİM: ‘Bugün içinde bulunduğum ve hak etmediğim düşmanlıktan rahatlık ve mutluluk duyuyorum. ...Bu, bana huzur da getiriyor. Eğer yaşarsam ve mücadeleden muzaffer çıkarsam, ‘bir kötülüğe batıp çıkmıştım’ diye teselli bulacağım. Düşmanlığa karşı mücadelenin yoğun, acı verici ama dayanılmaz olmadığına inandığım için kendimi feda ederek çok sevdiğim memleketimi kurtarmış olmaktan mutluluk duyacağım. Memleket sevgim bana, İstanbul düşman süngüleri altındayken Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlıların üzerine göndermek gibi ağır bir kararı aldırarak iláhi bir mutluluğun da zevkini tattırdı.’
SEVR’İ İMZALAMAYACAKTIM: ‘O Sevr Andlaşması ki, elime ilk aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim. ...Sevr bana göre ne bir andlaşmaydı ne de bir pakttı; kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi.Bana gelince; mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Saltanat Şûrası’nı da zaten her türlü mes’uliyeti üzerime alarak galipleri ve zaferlerinden sonra Türkiye’ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. Gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım, zira olayların gidişatını normale sadece zaman çevirebilirdi....Eğer işler kötü gider ve bu oyalamakta muvaffak olamazsam, andlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım.’
HAZİNEYİ ALMADIM: ‘İstanbul’u terkederken Osmanoğulları’na ait bulunan ve benim için çok büyük kıymet taşıyan eşyaları yanıma almayı düşünmedim. Bu sebeple, yabancı bir memlekette şimdi beş parasız, yüzüstü ve ızdırap içinde kaldık.’
#82
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 00:16
Ben size biraz uğraşarak dizin bölümünden bakarak Mete Tunçay hakkında yazılanların bir kısmını topladım.. Okuryorken isterseniz önyargı ile de okuyabilirsiniz bence hiç farketmiyor:
Sayfa 105-107
Mete Tunçay:
“Tamam, Çanakkale’de M. Kemal’in kısmî başarısı vardır ama zafer M. Kemal’e ait değildir. Ordu Osmanlı ordusu, ne var ki zafer Almanların. Çünkü savaşta zaferleri komutana izafe etmek bir gelenektir.” (Aktüel, 36. sayı, 12-18 Mart 1992)
(….)
Mete Tunçay, “Ordu, Osmanlı ordusu, ne var ki zafer Almanların, Çünkü savaşta zaferleri komutana izafe etmek bir gelenektir.” diyor ve Liman Paşa Alman diye, Çanakkale zaferinin Almanlara armağan ediyor.
Mete Tunçay gibi bir eleştirel tarihçinin bu yaklaşımına hayret ettim.
Bir zaferi, komutanın milletine mal etmek de mi gelenek? Ne zamandan beri? Liman Paşa, Suriye yenilgisi sırasında da Yıldırım Orduları Grubunun komutanıydı; Suriye yenilgisi de Alman yenilgisi olarak mı kabul edip değerlendireceğiz? Yoksa zaferi, komutanın mensup olduğu millete, yenilgiyi ise orduyu oluşturan millete yazmak gibi benim cahili olduğum bir gelenek mi var? Ya da bu genek, yalnız Çanakkale ve M. Kemal için mi geçerli? (62)
Çanakkale Türk kanı, inancı, kafası, emeği ve silahı ile kazanılmış, örneksiz bir savaştır. (63) Böyle bir zaferi Almanlara armağan etmek, tarihe haksızlık, gerçeğe aykırılık, orada dövüşenlere ve şehit olanlara saygısızlık olmaz mı? Almanlar bile bütününe sahip çıkmaya cesaret edememişler, kenarından kıyısından zafere ortak olmaya çalışmışlardır.
Mete Tunçay’ın dili sürçtü heralde.
DİPNOTLAR
(62) Dr. İsmet Görgülü’nün verdiği bilgiye göre, Alman Arşiv Kurulu 1927’de Genel Harp Olayları dizisini yayımlar; dizinin 16. Cildi, Dr. Carl Mühimann’ın yazdığı ‘Çanakkale Muharebesi – 1915’dir. İ. Görgülü, İngilizlerin Gelibolu’dan sessizce çekilmeyi başarmaları üzerine, o noktaya kadar zaferi bir Türk-Alman ortak zaferi olarak gösteren yazarın, şöyle yazdığını aktarıyor: “İtiraf etmek gerekir ki İngilizler, Türkleri aldatmaya ve şaşırtmaya çok güzel muvaffak olmuşlardı.” (Çanakkale zaferi Üzerine Alman İddiaları, s. 105)
Almanlar kâra ortak çıkıyorlar, zararı Türklerin hesabına yazıyorlar.
Ne hoş ticaret!
(63) Alman katkısının derecesini Liman paşadan dinleyelim: “5. ordu emrine, haziran sonuna doğru, çanakkale muharebeleri sırasında hizmet gören tek ve biricik alman birliği geldi. Bu birlik, bir istihkâm bölüğü idi. 200 mevcutlu bu bölük, iklimin etkisi, beslenme tarzı, ağır muharebeleri ve zayiat yüzünden kısa zamanda 40’a düştü. Bunun dışında çanakkale’ye almanya’dan başka kuvvet gönderilmedi. [..] Çanakkale harp sahnesinde bulunun Alman er, astsubay ve subayların sayısı ise en çok 500 kişiye çıkmıştır. İlk Alman topçu cephanesi Çanakkale’ye savaş sona ermek üzereyken, Kasım 1915’te, ilk batarya 15 Kasım’da, ikinci ve son batarya ise Aralık 1915’te gelecektir.” (Türkiye’de Beş Yıl, s. 100, 121.)
Çanakkale Savaşına katılan Türklerin sayısı ise 350.000’dir.
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.03.2007 - 00:37
#83
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 00:30
(...)
(1) Son onay makamı saltanat makamı olduğu için M. Kemal’i Anadolu’ya gönderenin Vahidettin olduğu, her zaman ileri sürülebilir. Ama M. Kemal’i yasal ve amacı belli bir görev için Anadolu’ya göndermek ile milli bir mücadele açması için göndermek arasında, dağlar kadar fark var! (171)
(…)
DİPNOT
(171) Mete Tuncay diyor ki: M. Kemal Paşayı Anadolu’ya gönderenin, Padişah Vahdettin ve d. Ferit hükümeti olduğunda şüphe yok. Ama bunu söylemek başka şeydir, Vahidettin, M. Kemal’i milli mücadeleyi yapması ve cumhuriyeti kurması için Anadolu’ya gönderdi gibi abes (saçma) bir tezi savunmak başka bir şeydir. Resmi tarihi eleştirenler, kendi resmi tarihlerini onun yerine geçirmek istiyorlar.” (16.5.1995, Kanal 6, pusula programı)
(…)
Sayfa 404-441
1921:
(…)
* Abdülmecit’in 7 Ocak 1921’de, Le Gaulois gazetesinde de şu demeci çıkar: “Müttefekler 5 yıl için İzmir’i, 25 yıl için Trakya’yı işgal etmeli. M. Kemal Paşa’nın da buna razı olacağı, olmazsa devrileceği…” (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 3. C., s. XXII/7.
* 29 Ocak 1921, Osmanlı Hariciye Nazırı Sefa Beyle görüşen rumbold’dan Lord Curzon’a rapor: “İstanbul hükümetinin, Ermenilere toprak verilmesini kabul ettiği…” (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 3. C., s. XXXIV/92)
(…)
* 21 Mart 1921 günü Vahidettin’le görüşen rumbold’un raporundan özet: “Padaşahın, Ankara liderlerini şikayet ettiği… tahtını tehlikeye sokmaya, otoritesini azaltmaya kalkıştıklarını söylediği… rumbold’un Türkiye’nin Padişah etrafında birleşmesini istediklerini belirttiği… Padişahın, M. Kemal ve yanındakilerden ‘eşkiyalar’ diye söz ettiği, türk olmadıklarını iddia ettiği… Vahidettin’in, son olarak kendisinin büsbütün çaresiz ve yalnız olduğunu, ancak onurunu ve tahtının çıkarlarını, bir avuç eşkiyaya teslim etmek istemediğini söylediği…” (B.N. Şimşir, İngiliz belgelerinde, 3. C., s. LXXX vd./262)
* 7 Nisan 1921 günlü İngiliz gizli istihbarat raporuna göre: “Ankara’dan dönen A. İzzet paşa, 4 Nisan günü Vahidettin’le görüşerek, kişisel olarak Anadolu’ya geçmesini, kendisini mertçe milli hareketin önderi ilan etmesini önerir. Ama Padişah bu öğüdü dinlemez.” (S.R’.Sonyel, İngiliz İstihbarat Servisi, s. 163)
(…)
23 Mayıs 1921 günü Vahidettin’le görüşen Rumbold’un raporundan: “Padişahın Anakara liderlerini suçladığı… Kişisel emeller peşinde koştuklarını, Bolşeviklerle anlaştıklarını söylediği… Böyük devletlerin arabuluculuk değil, baskı yapmalarını isdtediği… Trakya’da bir tampon devlet kurulmasını önerdiği….” (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 3. C., s. xCII/329; Jeschke, İng. Belgeleri, s. 162)
(…)
1922 (Son Perde)
* 25 Ekim 1922, Fransız Y. Komiseri General M. Pelle’nin Fransız Dışişleri Bakanlığına telgrafı [özet]: “Sultan diyor ki, ‘Ankara’dakiler kabul edilemez iddia ve isteklerle ortaya çıkmaktadır… Ulusal egemenliğe ilişkin görüşleri, Türk halkının sosyal durumuna da, geleneklerine de uygun değildir, şireatın gereklerine de uymaz. Ben Papa gibi yalnız bir din adamı olarak kalmaya asla rıza gösteremem. İslami telakkiye göre Halife, dini korumak için daima kuvvetli olmalıdır. Türkler, Halife’yi hal’ ettikleri takdirde, diğer ülkelerin Müslümanları, Türkiye dışında, mesela Arap memleketlerinde, gerçek halife olacak birini bulmaya çalışacaklardır. Aynı zamanda büyük bir Müslüman devlet olan Fransa, böyle bir olasılığın tehlikelerini takdir edecek durumdadır. . Ortak menfaatlerimiz vardır. Sizin için Türkiye, Suriye’den çok daha önemli … (557) (Toplum ve Tarih, s. 53/16. sayı; ilgili belge: Fransa dışişleri Arşivi, E serisi, 97. cilt, 210-213. yaprak.)
Dipnot (557)
Grammont-mammeri, Pelle’nin raporuna dayanarak, şöyle devam ediyorlar: “Bu kanıtlara dayanan Sultan, hayretler içinde kalan muhatabından, Fransa’nın Ankara hükümeti nezdinde sert bir girişimde bulunarak, yakında toplanacak Lozan konferansında, Türkiye’nin tek bir delegasyonla temsil edilmesini ve bu heyetin başına da, ifadesinden anlaşıldığına göre, kendisi tarafından tayin edilecek bir murahhasın getirilmesini talep etmesini isteyerek, ‘Osmanlı halkının, Halife-Padişah etrafında toplanması için Fransa’nın nüfuzunu kullanmasını ifade etmiştir.” General pelle’nin yazısı şöyle bitmektedir: “Tamamen kaybolmuş bir davaya bulaşmak, hiçbir şekilde yararımıza olmayacaktır.” (Tarih ve Toplum, s. 53/16. sayı)
Açıkçası, Vahidettin, Ankara’ya karşı Fransa’yı tahrik etmeye yelteniyor ve buna karşılık olarak Hilafeti, fransa’nın da hizmetine arz ediyor. Tevfik paşa’nın Lozan delegasyonu hakkındaki iki yazısına TBMM’nin gösterdiği çok sert tepkiyi ise birinci bölümde görmüştük.
Tarihin bir başka yöne aktığının hala farkında değiller.
* Vahidettin’in ve “Kuva-yı Milliye’ye eğilimli olduğu için iktidara getirdiğini” ileri sürdüğü Tevfik paşa kabinesinin durumu ve tutumu böyle (558) Sabık sultan ve halife, kendini savunmak için gerçekleri değiştiriyor.
Bütün belgeler ve alıntılar gösteriyor ki Vahidettin ve İstanbul yönetimi, son ana kadar, -tıpkı işbirlikçi basın ve bu politikayı benimsemiş çevreler gibi- her olaya yanlış teşhis koymuş, doğru bir değerlendirme yapmayı başaramamış, emperyalizm karşısında teslimiyetçiliği seçmiş, İngilizlerin lütfuna bel bağlamış, bu yüzden birçok onur kırıcı ve sonuçsuz girişimde bulunmuş, halka güvenmemiş, tam bağımsızlığın elde edilebileceğine inanmamış, Milli Mücadeli’yi isyan saymış ve söndürmek için her türlü yolu denemiş, hatta dinsel nitelikte bir savaş bile açmış, Ankara yönetimini sürekli küçük ve yetersiz görmüştür.
Sonuç: Tam bir yanılgı ve yenilgi!
(…)
Dipnot 558:
a. Hüküm vermek için herhalde bu belgeleri okumuş olması gereken Mete Tunçay şöyle diyebiliyor: “1920 sonundan 1922’de saltanat kaldırılana kadar, İstanbul’da Tevfik Paşa hükümeti vardır ve Ankara yanlısı bir hükümet hükümferma (egemen) olmuştur.” (Kanal 7, Mayın Tarlası adlı program, 14.7.1996)
(…)
#84
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 00:36
F. Başkaya:
“Türk – Yunan savaşı, abartıldığı kadar önemli bir savaş değildi… Cephelerde ölen asker sayısı 9.167 olduğuna göre, Milli Mücadele’nin abartıldığı kadar önemli olmadığı anlaşılır.” (Paradigmanın İflası, s. 33) (104)
(104) Nolu dipnot:
Mete Tunçay da şöyle diyor: “Kurtuluş Savaşı’mızın –siyasal önemi bir yana- çapı (tarafların kuvvetleri, ateş güçleri, kayıpları vb. açlardan), İkinci Dünya Savaşı, hatta Birinci Dünya Savaşı ölçüleriyle karşılaştırılınca, pek abartılmaya elverişli değildir.” (Atatürk’e Nasıl Bakmak, s. 87, 1. dipnot, Toplum ve Bilim, Kış/1978)
Bir dünya savaşı ile karşılaştırılınca, hangi savaş abartılmaya elverişlidir ki?_ Doğru olan Türk kurtuluş Savaşı’nı, bir dünya savaşı ile değil, başka milletlerin bağımsızlık ve kurtuluş savaşları ile karşılaştırmaktır. Ancak eşit değerler ve türdeş olaylar arasında karşılaştırma yapılır.
Sonuçları dikkate alınırsa, İstiklal Savaşı, birçok kalabalık savaştan daha önemlidir.
A.J. Toynbee, besela Sakarya Savaşı için şöyle diyor: “Denilebilir ki bu savaş, içinde yaşadığımız yüzyıl tarihinin en büyük savaşlarından biridir.” (Türkiye, s. 123)
(….)
#85
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 01:06
Beni Mete Tuncay'ın milli mücadele konusundaki yorumları Atatürk'ün savaşa ne kattığı hakkında ki yorumları ilgilendirmiyor... Vahdettin'in hain olup olmadığı konusundaki görüşleri ilgilendiriyor...( Tabiki konumuz bu olduğu için başka bir başlık altında öteki sözleride tarışabiliriz) Bunun yanı sıra zaten Turgut Özakman'da onun bu milli mücadele konusundaki görüşlerini eleştirmiş eleştirilir bir kısmıda var bende eleştiriyorum bu konuda Mete Tuncay'ı ama konu o değil...
Nedense bir kişi çıkıp Vahdettin hain değil diyince hemen Milli Mücadeleyi ona mal etmek ya da Atatürk'e karşı bir cephe almak gibi algılanıyor...
Peki soruyorum size Turgut Özakman neden İlber Ortaylı'ya Halil İnalcık'a Murat Bardakçı'ya Mim Kemal Öke'ye( ki kendisi Atatürk'ün doktoru Mim Kemal Öke'nin oğludur) karşı bir eleştiride bulunmamış? Bu kişiler de Vahdettin hain değildi diyenlerden neden bu kişilerin sözleri üzerine bir cevap yazmamış? Bu bilim adamlarının hepsi Türkiye'nin gözünün içine baka baka yalan mı söylüyolar veya birşeyleri yutturmaya mı çalışıyolar...?Kaldı ki Turgut Özakman bir tarihçi mi?
Bu soruların cevabını sizden bekliyorum...?
#86
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 01:45
Bu konu içerisinde birileri Ecevit'in de Vahdettin'i hain olarak algılamadığı konusunda yazılar yazılmış ama "Bülent Ecevit tarihçi değildir, ortaokul mezunudur" demediniz değil mi?
Bir konu hakkında bir gerçekliğe ulaşmak istiyorsanız sizin istediğiniz biçimde yazılar kaşınıza gelmeyebilir ama almak istiyorsanız her koşulda alabilirsiniz alacağınızı...
Buyurun bahsettiğiniz kişiler hakkında da Turgut Özakman yazmış... Kitabı okumanız gerek.. Ben önyargılı değilim diyerek önyargısız olunmuyor maalesef, tarihçi olarak veya adayı olarak kitabı ve kitapları tarihçi takıntısına kapılmadan okumanız gerek bence:
SAYFA 426
Programın sonunda Vahidettin’in hain olmadğını savunanların kısa açıklamaları yer alıyor. (581) Vahidettin’in hain olmadığını savunan bilim adamları ve yazarlar şunlar: Prof. Dr. Doğu Ergil, Vehbi Vakkasoğlu, Yılmaz Öztuna, Yılmaz Çetiner, İsmet Bozdağ, Kadir Mısıroğlu, Prof. Dr. İsmet Miroğlu, Mustafa Müftüoğlu, Dr. Mahir Niyazi, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Münevver Ayaşlı ve Yavuz Bahadır. (582)
(581) NOLU DİPNOT
K. Mısıroğlu, Osmanoğullarının Dramı adlı kitabında, emekli kimya mühendisi H. Hilmi Işık’ın Saadet-i Ebediye adlı ilmihalinin 1968’deki 6. baskısından bir bölümü aktarmıştı. (s. 99-100) H. Hilmi Işık’ın iddialarını, Vahidettin lehindeki görüşleri erksik bırakmamak için doğruları ile birlikte aynen alıyorum:
“… Sultan Vahideddin Han, ordunun silahları alındığı, düşman filolarının Çanakkale Boğası’nı aştığı, imparatorluğu parçalamaya başladıkları bir zamanda Halife oldu. [Doğrusu: Vahideddin 4 Temmuz 1918’de tahta çıktı, Mütareke 4 ay sonra, 30 Ekim 1918’de yapıldı. Ordunun silahlarının alınması, düşman filolarının Çanakkale Boğazı7nı aşması, imparatorluğu parçalamaya başlamaları, Mütarekeden sonradır.] Vatanın, düşman çizmesi altında kalan İstanbul’dan kurtarılamayacağını anladı. Güvendiği paşaları Anadolu’ya gönderip İstiklal Harbi’ni hazırladı. [Bunun doğru olmadığını görmüştük.] Anadolu’ya subay, cephane, para kaçırdı. [Bu iddianın da bir masal olduğunu görmüştük.] Kuva-yı İnzibatiye diye hazırladığı birlikleri de açıkça gönderip, kumandanlarına, ‘Anadolu’daki kumandanlara katılınız’ diye gizli emir verdi. [Bunun da doğru olmadığını belgeleri ile gördük] İstanbul’daki işgal ordularına sezdirmeden Kuva-yı Milliye’yi kurdu ve kuvvetlendirdi. [Masal sürüyor!] Bütün Müslümanları cihada davet etti.[Evet ama işgalcilere karşı değil, işgalcilerle dövüşen Kuva-yı Milliyecilere karşı!]”
H.H.Işık, din bilgini Abdülhakim-i Arvasi’nin, bu konudaki bir anısını da aktarmış. Ama kanıtsız, belgesiz, tanıksız, hiç kimsenin doğrulamadığı, genel duruma ve olayların akışına hiç uymayan bir anı. O yüzden üzerinde durmuyorum.
Kitabı aradım, 1995 tarihli baskısını bulabildim. (Hakikat Kitapevi) İçeriğinden çok yararlandım. Ama 1248 sayfalık değerli kitapta, K. Mısıroğlu’nun aktardığı bu iddialar da, söz konusu anı da yer almıyor. Anlaşılıyor ki H. H. Işık, sonradan bu iddialarından ve dayanaksız anıya yer vermekten vaz geçmiş.
Samanyolu TV.nda, 30.8.1996 günü, 30 Ağustosla ilgili özel bir program yayımlandı. Programın hazırlayıcısı Kemal Güven Milli Mücadeleyi özetlerken, şöyle dedi: “Sultan Vahidettin, el altından Anadolu’daki bu hareketi destekliyordu ve bu hareketin sevk ve idaresi için yine el altından Anadolu’ya bazı subaylar göndermişti.”
Cümlenin ilk yarısı hakkında verilecek hükmü okuyuculara bırakıyorum. Ama ikinci yarısı için Kemal Güvenden bir ricam olacak: Acaba, Vahidettin’in Milli Mücadele’nin sevk ve idaresi için el altından Anadoluya yolladığı bazı subaylardan hiç olmazsa birinin olsun adını açıklamak iyiliğinde bulunmaz mı?
(582) Ama yazık ki hain olmadığını kanıtlayacak hiçbir karşı belge ileri sürmüyor, somut hiçbir olaydan söz etmiyor, hiçbir açıklama getirmiyor, olup bitenlere hiç değinilmiyorlar. Söyledikleri şöyle özetlenip birleştirilebilir. ‘Bir devlet başkanı vatan haini olmaz, bir devlet başkanın hain olabileceği akla bile gelmez, Vahidettin de hain değildir.’
Tarihte vatanına ihanet etmiş birçok devlet başkanı var. Akla bile gelmeyecek bir ihtimal olduğuda doğru değil. Mesela anayasamızın 105. maddesinin 3. fıkrası şöyledir: “Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”
#87
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 01:57
Milli Kurtuluş Tarihi, Doğan Avcıoğlu
#88
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 19:17
Bülent Ecevit Vahidettine hain değildi dedi diyemi ben vahidettin hain değildi diyorum sanıyorsunuz...
Bu arada siz benim geleceğim hakkında yorum yapma yetkisinde değilsiniz her nasıl ki ben sizin geleceğiniz hakkında yorum yapmıyorsam... Siz bana önyargıyla yaklaşmaktan bahsediyosunuz ama neye önyargıyla yaklaştığımı söylemiyorsunuz..?
Tarihçilik şudur ki; Tarihi bir olay hakkında yorum yapacaksanız veya araştıracaksanız kendinizi bugünün tüm siyasi ideolejilerinden tüm dünya görüşlerinden soyutlayıp o günün insanı gibi düşünüp konuya o günün şartlarından bakmalısınız ama siz bunu yapmayıp günümüz Cumhuriyet anlayışından günümzüdeki milli egemenlik anlayışından bakıyosunuz ve doğal olarakta Vahidettini hain ilan ediyorsunuz... Ve bu sebepten dolayıdır ki siz olaya önyargıyla yaklaşıyosunuz...
Vahidettin kim ve kime ihanet ediyor? Ülke onun,devletin başında vahidettin var ve vahidettin kendine mi ihanet ediyorda hain oluyor...?
Bugün vahidettin hain diyenler neyi dayanak gösteriyorlar Atatürk'ün Büyük Nutku'nda geçen cümleleri... O dönemde TBMM'de alınmış kararları...
Peki o kararlarda ve Atatürk'ün nutkunda Vahidettin hangi sebepten dolayı vatana ihanetle suçlandı bunu biliyomusunuz?
Bu arada TBMM Sadece vahidettini değil Sevr antlaşmasını görüşmek üzere toplanan Meşveret meclisine katılan tüm kişileri hain olarak ilan etti...
Peki Vahidettin vatanına ihanet etti zerre kadar vatan sevgisi yoktu tek istediği kendi gücünü kurtarmak ve saltanatını sürdürmekti de neden peki bu adam yurt dışına kaçtıktan sonra ingilizlerin desteğini alarak tekrar istanbula gelip milli mücadeleye karşı kendi yandaşlarıyla bir hareket başlatmadı ? yada neden İstanbulda kalıpta ingilizlerden asker talebinde bulunup bu askerlerin başına geçip anadoluya Mustafa Kemal Atatürk'ün üstüne yürümedi? Bunlar Vahdettin için zormuydu kaldı ki İngilizler Mekke-Medine şerifi Şeyh Hüseyin'e bağımsızlık ve bu bölgelerin tek lideri olma vaadiyle I.Dünya Savaşında Osmanlıya karşı isyan etmesini sağladı...
Vahidettin saltanatını ve liderliğini korumak için aynı şekilde Milli Mücadeleye karşı gerçekten bu mücadeleyi ortadan kaldırmak için bir işbirliğine giremezmiydi?Yaptığı sadece bir fetva ile Atatürk'ü ve yanıdaki silah arkadaşlarını vatan haini ilan etmek ve idam kararı çıkarmak (İngilizlerin baskısıyla) ama fiiliyatta hiç bir şey yok...
Atatürk ve TBMM vahidettin ülkeyi terk ettiği için vatan haini ilan etmediler... Sevr Antlaşmasını kabul ettiği ve buna karşı durmayıp boyun eğdiği için hain ilan edildi( kaldı ki savaştan yenik çıkmış bir develetin başındaki kişi bu antlaşmayı kabul etmeme gibi bir şansı varmıydı?) ve Cumhuriyet kurulduktan sonrada tekrar eski sisitemin taraftarlarının hortlamaması için halkın yeni sistemi benimsemesi için saltanat yanlıların taraftar bulmaması için bir kötüleme kampanyası başlatılmıştır ki bu çok ama çok doğaldır çünkü yeni bir rejim yeni bir devlet kurulmuş...
Tekrar söylüyorum; ben burada hamaset yapmıyorum Vahdettin hayranı bir adamda değilim... Vahdettinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunuda hatasız bir devlet adamı olduğunuda savunduğum falan yok...
Sadece;kendisine bırakılmış olan 600 senelik bir mirası kurtarmak için kendi onurunu şerefini ayaklar alıtna alan ama bunu da yanlış bir siyasetle yapmaya çalışan ve artık hiç çarenin kalmadığını görüpte ülkeyi terk edip giden, gittikten sonrada ülkesi alehtarı tek bir faaliyette bulunmayan bir kişinin hain olarak nitelendirilmesine karşıyım....
Kötü siyasetçi, halkın başında olmaya layık bir insan değil, basiretsiz, yeteneksiz, bir devlet adamı olduğuna hem fikirim ama hain değildi...
Bu mesaj Poseidon tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.03.2007 - 19:28
#89
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 21:38
Bu ülkede Vahidettin'i hain olarak kanıtlayamayanlar bir kaç kıytırık ingiliz belgesine bakarak Vahidettin'i ingiliz casusu ilan etmeye kalktılar... iddaları ise Büyük Taaruzu Vahidettin ingilizlere söyledi... Ancak belgeler ile bu iddada çürüdü gitti...
Evet şimdilik kısa yazacağım..
Yukarıdaki sözler size ait "birkaç kıytırık İngiliz belgesi"... Sanki İngilizler Vahdettin'e düşman, onu kötülemek için kıytırık belgeler hazırlamışlar.. [Oysa ki Turgut Özakman'ın ve diğer bir çok yazarın kitaplarında da birçok (birkaç değil) İngiliz belgesine rastlanıyor.]
Kıytırık belge ne demektir? Uyduruk belge mi? Pekiiii neden ingilizler kıytırık belge hazırlamışlar Vahdettin hakkında? Vahdettin onlarla savaştığı için mi? Yoksa ne istedilerse yerine getirdiği için mi? Onun için mi gide gide İngiltereye gitmiştir? Yoksa silah zoru ile mi götürülmüştür?
Tarihin, tarihçinin bana tanımını yapıyorsunuz ama siz buna uymuyorsunuz.. Haaa yok ben uyuyorum diyebilirsiniz.. Bana göre uymuyorsunuz..
Kaldı ki bana siz nasıl bir takım tavsiyelerde bulunuyorsanız aynen bende size getirebilirim. Kimsenin ayrıcalığı olduğunu sanmıyorum. Siz bana nasıl davranabiliyorsanız bende size öyle davranabilme hakkına sahibimdir. Şu ana dek size şöyle davranın böyle davranın bunu söyleyin şunu söylemeyin demedim. Fakat sizin davranışlarınıza göre ne yapıp yapmayacağım konusunda biçimlendirdim kendimi.
Bence sadece tarihçiler tarih üzerine çalışmalıdır diye bir kural yoktur. Ki bunun delili de ortadadır.. Yüzlerce tarih yazarı vardır ve bu yazarların çoğunluğu tarih bölümü üzerine bir eğitim almamıştır. Bunun içerisinde haini de vardır, muhteşem araştırmacılarda vardır. Size göre hain şudur bana göre de sizinkisi olabilir. Sonuç tarihi aydınlatacak olan belgelelerdir. Ortaya çıkan eserdir. Altındaki mühür değildir.
Vahdettin'e gelince tescilli haindir.. Hem de meclis tutanakları ile.. Hep soruyorum yine soruyorum: "Var mı Atatürk ve arkadaşlarının içerisinde Vahdettin ile sevişmelerini anlatan bir belge?" Var diyenlerin uyduruk belgelerini de Turgut Özakman bir bir ele alıp çürütmektedir..
Halkımızın ona zerre kadar sempatisi de yoktur o günlerde. Çünkü kapitalistlerin poposunu yalayan Vahdettin halkına yapılan işkencelerin katliamların hepsine sırtını dönmüştür. Belgeleri tarih kitaplarında mevcuttur (mademki şu anda Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele isimli kitap üzerinden konuşuyorum, burada yüzlerce belge vardır. Küçük te olsa bir kısmını buraya döktüm.)
Ben tarihçi değilim öyle bir iddiam da yoktur. Ama eleştirecek birisini arıyorsanız buyurun alıntılarını yaptığım Turgut Özakman'ın yazdıklarını ele alın.. Ben sadece forumda gördüğüm tek yanlı tek fikirli konunun altına farklı fikirleri de getirme çabasını taşıyan bir kişiyim. Siz tarafsız olduğunu iddia eden tarihçi arkadaşımın da buraya karşıt fikirleri taşımadan sadece kendi fikirleri foruma taşıma çalışmalarınızı kınıyorum. Farkında iseniz sürekli atıfta bulunduğunuz Nutuk'ta yazılanları bile alıntılamamışsınız, bunu da ben yaptım.
Son olarak: Tarihte etikete itibar edilmez.. Belgelere bakılır.. Fakat bu günlerde içinde yaşadığımız dünyada satılık kalem çooktur. Bakacakları yerleri de yaratırlar. Ama zaman da her zaman her şeyi açığa bir bir çıkarmıştır. Nitekim aynı söylemler bundan 40 sene öncesinde de olmuş şimdilerde onların yeni versiyonları ortaya çıkmıştır. Aslında birbirlerinden hiç farkı yoktur.
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.03.2007 - 21:58
#90
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 22:05
Eleştirim tarih-tarihçi saptamalarınıza ve ithamlarınızadır.
Tarihçilik bu mu? Üniversite bitirerek veya yükselerek tarih konusunda yetkin biri olacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Vatan-millet-sakarya edebiyatı yapmayı bilen Herkesin tarihçi kesildiği bir ülkede tarihçi olmak evet budur. Size bir soru; bütün milli duygularınızdan sıyrılarak tarihi sadece bir bilim dalı olarak görebilir misiniz? İşte bu söylediğimi yapabilmeniz için bunun eğitimini almanız şarttır. Herkes tarih bilebilir,tarihi sevebilir… ama tarih, vatanını sevmekten yada milliyetçi duygulardan çok başka bir şeydir. Olayları bütün olarak göremiyorsunuz. Takılmışsınız birkaç ayrıntıya dönüp duruyorsunuz etrafında. O kadar tarih bilginiz var ise şunu da bilirsiniz. “Tarihi olaylar gerçekleştiği günün koşullarında değerlendirilmedir.” Aksi halde yaptığını şeyin adı "görüş belirtmekten" öteye geçemez. Vahdettin olayını sadece ihanet,sevr,birinci dünya savaşı ekseninde ele alıyorsunuz. Oysa 19.yy sonu 20.yy başı Osmanlı devleti,doğu ve orta Avrupa coğrafyası,orta doğu,koşullar,gelişmeler neleri gerekli kılmıştır hiç düşündünüz mü? Bir insanı “hain” ilan etmek baktığınız yerden çok kolaydır. Üzgünüm ben başka bir yerden bakıyorum,benim baktığım yerden “hain” kelimesini kullanmak o kadar kolay olmuyor.
Ön sayfada yılmaz öztunanın bir sözünü alıntı yapmıştım. Okursanız ne demek istediğimi anlarsınız umuyorum
Tarihçilik şudur ki; Tarihi bir olay hakkında yorum yapacaksanız veya araştıracaksanız kendinizi bugünün tüm siyasi ideolejilerinden tüm dünya görüşlerinden soyutlayıp o günün insanı gibi düşünüp konuya o günün şartlarından bakmalısınız ama siz bunu yapmayıp günümüz Cumhuriyet anlayışından günümzüdeki milli egemenlik anlayışından bakıyosunuz ve doğal olarakta Vahidettini hain ilan ediyorsunuz... Ve bu sebepten dolayıdır ki siz olaya önyargıyla yaklaşıyosunuz...
Aynıları söylenmiş zaten…demek ki aynı yerden bakan insanların ortak bir noktası var
Tarihçi olmaları gibi….
#91
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 22:35
Karşıt fikirler bir konuya sadece muhalefet olsun diye ve sadece olan konunun karşıtı olsun diye sürülmez sağlam dayanakları olur ve bu antitezler var olan tezi çürütmek için ortaya sürülür... Ben burada kimsenin görüşüne karşı cephe almadım bundan önceki sayfalara bakarsanız hain diyen arkadaşlara karşı bildiklerimi düşüncelerimi söyledim ve hiç kimseyede bir şeyler empoze etmeye çalışmadım.. ve sonunda da mutlaka bu benim görüşüm diye ekledim... Bunuda geçelim buraya karşıt fikirleri benim taşımama gerek yok zaten karşıt fikri savunan birisi gelip buraya yazacak ve bende bildiklerim çerçevesinde cevap vereceğim yada o bana bilmediklerimi öğreterek bana cevap verecek tatminkar belgelerle tabi...
Nutuktan bilerek alıntı yapmadım nutuktan alıntılar yapılmıştı ve farkındaysanız ben bu sayfaya yazdığım yazıların çoğunda alıntı yapmadım... Bunun sebebide al yapıştır al yapıştır ondan sonra bu haindi şu değildi diye karar ver bana pek mantıklı gelmedi...
Bende vahidettinin hain olmadığı düşüncesi sadece bir kitaba bakarak oluşmadı ve sadece bir kişiden duyarakta olmadı ben bu konu hakkında bazı kitaplar okudum çok önemli tarihçileri dinledim ve kendi kafamda muhakemsini yaparak bu düşünceye ulaştım...
Size yukarıdaki yazılarımda sürekli olarak sorular sordum cevap vermeniz için ama çoğuna cevap vermeyerek sadece Turgut Özakman'ın kitabından alıntılar alarak görüşünüzü savundunuz... Bende sizden şahsıma sorular bekledim ama sormadınız,nedense beni eleştirdiniz önyargılı olmamla... İlk başlarda size cevap yazmadım ve kitap önerdim bu konuyla gerçekten alakadar olduğunuzu düşünerek ve kendimden cevap vermememin sebebi olarakta beni gayri ciddi bulursunuz en iyisi kitaptan okumanız diye söyledim... Ondan sonra yazdıklarınıza kendi bildiklerim çerçevesinde bu konu hakkında görüşümü yazdım amacım sizin bu konu hakkındaki görüşlerinizi değiştirmek değildi burada yazacağım cevaplar ile sizin bu konu hakkındaki görüşlerinizin değişmeyeceği sizinde bana vereceğiniz cevaplarla benim görüşlerimin değişmeyeceği açık ama güzel bir tartışma ortamı oluştuğu için tartışmak istedim...
Ama siz vahidettinin ingiltereye kaçtığını söyleyerek bu konu hakkında ne kadar bilgili olduğunuz gösterdiniz...
Tarihçilerin işi tarihtir, Hukukçuların işi hukuktur ( Turgut Özakman), Edebiyatçıların işi edebiyattır, Fizikçilerin işi fiziktir...
Atatürk bakın ne güzel örnek oluşturmuş bu konuda; İstese kendi bir tarih kitabı yazamaz mıydı? İstese kendisi bir edebiyat kitabı yazamaz mıydı? Elbetteki yazardı hemde bu kitapların en güzelini yazardı ama o; bu işler hakkında araştırmalar yapmak için verilen bilgilerin itibar görmesi için Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nu kurmuştur... Kaldı ki şu anda Türk Tarih Kurumu başkanı olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'da vahdettin için hain dememiştir...
Diceksiniz ki madem onların işin biz neden tartışıyoruz...
Tartışıyoruz çünkü bir insanın böyle konular hakkında mutlaka görüşleri vardır doğru veya yanlış orasına karışmam kaldı ki hiç bir yazdığınıza yanlış demedim yada benimkinin doğru olduğunu savunmadım...? Ben bu işin ehlilerinin görüşlerini ve araştırmalarını refarans alarak görüşümü söyledim...
Öncelikle bir konuyu tartışmadan önce objektif olunmalıdır... Tekrar söylüyorum özellikle bu konu tarihi bir konuysa insanın bulunduğu zaman ki bütün dünya görüşlerinden ve siyasi ideolojilerinden kendini soyutlaması gerekir...
Benim söyleyeceklerim bu kadar benimle bu konuyu seviyeli bir şekilde tarıştığınız için ayrıca teşekkür ederim...
#92
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 23:30
Öyle bir yazıyorsunuz ki sanki soruların hepsine siz yanıt veriyorsunuz.. Oysa ki bence yaptığınız sadece savuşturma..
Tartışma sizin istediğiniz biçimde yürütülecektir diye bir kural olduğunu sanmıyorum bu forumda.. Ben dilersem alıntı yaparım dilersem kendim konuşurum. Sonra ben burada "kim daha bilgili" yarışması olduğunu sanmıyorum. Tekrar söylüyorum "Önemli olan kimin ne olduğu mesleği değildir. Neler yaptığı, yazdığıdır." Zaten kendiniz de söylüyorsunuz Atatürk bir tarih kitabı yazmış olsaydı eminim muhteşem bir kitap olurdu. Atatürk nedir peki? Atatürk askerdir. Peki aynı zamanda siyaset adamı değil midir?
Ben size tarihçilerin düşmanıyım demiyorum ki.. Nasıl konuyu alıp buraya getiriyorsunuz. Türk tarih kurumunun başkanı "Vahdettin hain"dir dememiş. Demesi veya dememesi neyi değiştirir? Bunu demeyen her tarihçinin de size katıldığını söylemeniz mümkün müdür?
Ben yayıncıyım ve benim babam da bir hukukçudur. Onun yazdığı konusu tarih üzerine 3 kitabı basılmıştır. Ve hiç bir babayiğit tarihçi de geçip sizin yazdıklarınız yanlıştır diyememiştir, hepside alkışlamışlardır. Bir yığın tarihçi de tanımışımdır sizin söylemlerinize katılmazlar. İsmi çıkmış çıkmamış bununda bir önemi yoktur. Müzikle uğraşan Madonna'nın, Tarkan'ın ismi çıkmıştır ama bana sorarsanız kıytırık bir müzisyendir.
En azından şunu yapabilirdiniz: Turgut Özakman hukukçudur demek yerine Turgut özakman'ın çıkarımlarını çürütmek..
Kişi oturmuş bir çok tarihçi denilen kişinin (bu söylemimle hepsini bir çırpıda sildiğimi düşünmeniz de abestir, çünkü buradaki konu Vahdettin konusudur) kitaplarını karıştırmış ve çelişkilerini yanlışlarını ortaya dökmüş .. Ne okudunuz, ne eleştirebildiniz? "Tarih tarihçilerindir" gibi bir çıkarım. Şimdi oldu mu?
Son olarak: "Kıytırık İngiliz Belgeleri" çıkarımı cımbızla çekilen bir konu değildir. Çünkü aşağısında-üstünde konuyu farklı bir çıkarıma götüren bir durum yok.
Evet ben sizi anladım.. Eminim okuyanlar sizi de beni de anlamışlardır.
Kolay gele size...
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.03.2007 - 23:33
#93
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 23:31
bız nekadar yanlısda desekte
sımdı günümüzde
devletı hortumlayanları vatan haını demıyosak koruyosak
ornek (demırel hortumladıkları 1 mılyar dolardan fazla )
kendıne gore dogru sıyaset ızleyen osmanlının ayakta kalmasını saglamaya
çalısan vahdettine hain diyemeyız bence
#94
Gönderim zamanı 02.03.2007 - 23:51
Abdülhak Adnan Adıvar
Afet İnan
Ahmet Cevdet Paşa
Ahmet Refik Altınay
Ahmet Vehbi Ecer
Ahmet Yaşar Ocak
Ali Güler
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet
Bursalı Mehmet Tahir Bey
Cem Özgönül
Cemal Kutay
Emel Esin
Erol Haker
Feridun Nafiz Uzluk
Feroz Ahmed
Gelibolulu Mustafa Âlî
Göynüklü Ahmed Efendi
Halil Berktay
Halil İnalcık
Işın Demirkent
Jak Deleon
Kabaağaçlızade Ahmed Cevat Paşa
Kemal Karpat
Kâtip Çelebi
Leyla Neyzi
Mehmet Fuat Köprülü
Munis Tekinalp
Muzaffer Arıkan
Naim Güleryüz
Naima
Nora Şeni
Reşat Ekrem Koçu
Reşat Kaynar
Rıfat Bali
Sina Akşin
Stefanos Yerasimos
Taner Akçam
Yavuz Bahadıroğlu
Yusuf Halaçoğlu
Yılmaz Öztuna
Zeki Velidi Togan
Ömer Lütfi Barkan
İlber Ortaylı
Şevket Pamuk
Acaba Tarihçileri -burada geçenler- bu konuda neler düşünüyorlar? Bu tarihçilerin hepsi bu konuda aynı görüşte diyebiliyor musunuz? Ne olacak şimdi?
#95
Gönderim zamanı 03.03.2007 - 00:29
Siz bu tarihçilerden hiç birini dayanak göstermeden dayanak olarak Turgut Özakman'ı alarak konuya yaklaştınız... Ama ben size bu tarihçilerin arasından en 3 tanesinin ismini verdim... Keşke sizde benim karşıma bir tarihçinin görüşlerini koysaydınız ama siz yapmadınız...
Bir tarihçi hain diyosa o konuyu ilmi bir şekilde araştımış okumuş ve bu sonuca ulaşmıştır... Buna katılıp katılmamak size kalmıştır aynı şekilde hain değildir diyorsada... Size göre bir tarihçi vahdettine hain diyorsa iyi tarihçi ötekileri tarihten anlamayan tarihçi ben sizin yazılarınızdan bunu anladım... Ama benim için vahdettine hain diyen tarihçi kötü tarihçi değildir o adam o sonuca varmıştır o onun görüşüdür... Ama siz bir tarihçi ismi kullanmadan kalkıp tarihçi olmayan bir kişinin yazdıklarını dipnot gösteriyosunuz... Bana göre bir tarihçinin vahdettine hain demesi Turgut Özakman'ın hain demesinden daha itibar edilecek bir şeydir...
Diyorsunuzki Turgut Özakman kendini tarihçi sana kişileri çürüttü... Madem bu kadar tarihi iyi biliyor bu kadar konuya hakim hadi bakalım Turgut Özakman , İlber Ortaylı'yı çürütsün, Halil İnalcık'ı çürütsün, Yusuf Halaçoğlunu çürütsün... bunları yapsın bende alkışlayarak bu konu hakkında bir daha hiç konuşmamak üzere susayım...
Prof.Dr. Oktay Sinanoğlunun dediği gibi; Milleti ecdadına düşman hale getirdiler... Düşman olduklarıda kendi ataları ve dedeleri.... ( kaldıki Oktay Sinanoğlu Türkiyenin görüp göreceği en sağlam Atatürkçü'lerdendir...) Onun bu konuşmasınıda buraya ekleyeceğim şimdi...
#96
Gönderim zamanı 03.03.2007 - 00:34
#97
Gönderim zamanı 03.03.2007 - 00:38
#98
Gönderim zamanı 03.03.2007 - 01:26
Yine söylüyorum: Eğer Turgut Özakman'ın yazdıkları ile ilgili bir sorununuz varsa buyurun yanıtlayın.. Bana tarihçi, turihçi muhabbetini kesin artık. Dünyanın bir tek tarih üzerinde döndüğünü düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz... Yaşamak için nasıl tek başına su işe yaramıyorsa bu da öyledir.
Oktay Sinanoğlu, evet dinledim, izledim. Ne var bunda? Oktay Sinanoğlu saygı duyduğum izlediğim birisi ve bana hiç bir terslik gelmedi.. Eğer "Abdülmecid ve Atatürk aynı şeyi savunuyordu" konusunun vurgulanması olayı ise; içerisinde bir başka gerçeği vurgulamak için söylenmiş bir konuşma olduğunu söyleyebilirim.. Ama burada "Vahdettin'in Hainliği" ile ilgili bir çıkarım göremiyorum. Veya Atatürk'ü anadoluya Vahdettin'in gönderdiği ile ilgili bir konuşma göremiyorum.. Diyelim ki gördüm. Yine bir şey ifade etmez. Belge gerek belge... Laf salatası değil... Vahdettin'in günlüğü de değil belge... Vahdettin bir yere bir şey yazmış diye doğru da olmaz, çünkü yalan da söyleyebilir, zaten söylemişte...
Bu arada Turgut Özakman'dan alıntı yaptığım yazıların içerisinde sizin yazdığınız kişileri kaynak olarak ta kullanılmıştır. Onun dışında da kaynaklarda yine tarihçilerin isimleri geçmektedir.. Fakat dediğim gibi ben burada s...k yarışı yapmıyorum.
Ayrıca benim size bir şeyi ispat etme gibi bir zorunluluğum da yok. İsterseniz el öpün isterseniz tükürün bu sizin bileceğiniz bir harekettir. Ben düşüncelerimi yazarım ama alıntı ile ama doğrudan konuşarak, yazarak.
Bunun dışında benim milletime geçmişime düşmanlığım falan da yok.. Bu tamamen sizin uydurmanızdır. Bence amaçlı yazıyorsunuz, birilerini kışkırtmak amacını taşımaktasınız galiba.
"hanine de hain demeyip de ne denilir." Her zamanki gibi çıkış noktası sakat.
#99
Gönderim zamanı 04.03.2007 - 00:37
Benim Turgut Özakman'la bir sorunum olduğunu düşündüğünüz gibi bende sizin tarihçilerle bir alıp veremediğimiz olduğunu düşünmeye başladım...
Bu arada üsluba dikkat öyle kesin mesin diye emir vaki yapmayın...
Benim bu konuşmayı koymamdaki amaç bir noktaya dikkat çekmekti ama siz nedense üsütünüze alınarak bir savunma psikolojisi içinde ben böyle değilim yok sizin uydurmanızdır gibi kelimeler sarf etmişsiniz anlamadım...
Pardon ama size ecdadınıza düşman olduğunuzu kim söyledi burada?
Sizin namınıza uydurduğum şey nedir?
Evet haklısınız yaşamak için sadece su gerekmez ama unutmayın insan sadece su içerek yemek yemeden uzun süre yaşar ama sadece yemek yiyerek su içmeden uzun süre yaşayamaz ve ölür, kaldıki dünyanın 4/3'ü su... ( Şimdi diceksiniz bu yine saçmaladı ama sizin verdiğiniz örnek üzerinden gidiyorum..)
Bakın ne güzel yazmışsınız laf salatası lazım değil belge lazım belge ama siz bir tane belge göstermediniz bana Turgut Özakman'ın kitabından başka... Kaldı ki bu konuda yeterince birikiminiz olsaydı vahdettinin hain olup olmadığı konusunda belgelerin fazla cömert olmadığını bilirdiniz...
Demişsiniz ki vahidettinin yazdığı günlük belge olamaz,
Peki size soruyorum vahdettinin ingilizlere sığınmak için yazdığı mektup onun hain olduğunun belgesimidir? onuda vahdettin yazdı..
Demişsinizki vahdettin yalancı olabilir günlüklerinde yazdığını doğru değildir...
Peki vahdettin ingilizlere yazdığı mektupta onlardan yardım isterken doğrumu söylemiş...? Bunun herhangi bir kanıtı varmı? ( Bakın mektup demiyorum mektubu yazarken duygularının ne olduğundan bahsediyorum... Şimdi ben bu mektubu yazıyorum aynı zamanda da vatanı satıyorum diye mi düşünmüş?)
Vahdettine sadece hain diyorsunuz ama neden hain olduğunu bir kez olsun yazmadınız... Bence vahdettin bundan dolayı haindir demediniz...
Kaldı ki siz vahdettinin İngiltere'ye kaçtığını söyleyerek bu konuyla ne kadar alakalı olduğunuzu gösterdiniz.. Onun içindir ki asıl benim size kantılayacağım hiç bir şey yok...
Beyfendi ister kabul edin ister etmeyin bu sizi rahatsız etsin etmesin Tarih Tarihçilerin işidir... Hukuk Hukukçuların işi... Askerlik Askerlerin işi... Fizik Fizikçilerin işi... Madem tarih tarihçilerin işi değil neden Türkiye Cumhuriyet'i sözde ermeni soykırımının çürütülmesi için işin tarihçilere bırakılmasını ve bu işi oturup tarihçilerin konuşması gerektiğini savunuyor...
Bana Atatürk hem askerdi hem de siyaset adamıydı dediniz yani ikisini birden yaptı o zaman bir hukukçu tarihte konuşabilir dediniz... Beyfendi Siyaset bir meslek değildir... ve Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin başına geçtiği zaman üstündeki bütün askeri yetkileri bırakarak geçti... ve siyasete atılacak olan askerlerin önce askerlikten istifa etmelerini istedi...
Gelelim benim bir amaç doğrultusunda yada provakasyon maksatıyla bir şeyler yazdığım meselesine...
Bunu yapan sizsiniz ben bas bas bağırıyorum bir tarihsel konuya bakmak için insanın bulunduğu zaman içerisindeki bütün siyasi ideolojilerinden arınmalı soyutlanmalı madem ben bir amaç doğrultusunda bunları yazıyosam dediğimle çelişmiş olmuyor muyum...?
Ama siz konuya bugünkü milli egemenlik,cumhuriyet anlayışı içerisinde baktığınız için böyle yaklaşıyosunuz bu da çok normal sizi bu yönde hiç eleştirdim mi? yada yanlış dedim mi? bende o pencereden baktığım zaman bana görede vahdettin hain... ama bu konuya o günün şartlarından baktığınız zaman hain demek o kadarda kolay değil...
Gelelim en büyük dayanak olan Nutuk ve TBMM nin aldığı karar... Beyfendi bu kararlar o gün alınması gereken ve gayette isabetlli olan kararlardır.. Atatürk'ün nutkunda vahdettin için kullandığı kelimelerde gayet normaldir çünkü o dönem şartlarında vahdettinin övülmesi yada sahip çıkılmasının hiç bir mantığı yoktur... Hadi vahdettin haindi ondan o kararlar çıkartıldı, peki osmanlı ailesine mensup diğer kişiler onlarda mı haindi de bu ülkeden sürgün edildiler... ve 1955'e kadarda bu ülkeye giremediler... Bu dönemde alınan bütün kararlar o an için zorunluluk icap ettiği için alındı...
Oktay Sinanoğlu'nun konuşmasını koymaktaki maksadım şuydu; Oktay hoca'nın dediği gibi; ''Eğer birisi kelime derse faşist sözcük derse komünist oluyor...Onu dersen laiksin onu dersen yobazsın...''
Sizin demek isteyipte diyemediğiniz şey şu;Size göre Ben vahdettin hain demeyerek anti Cumhuriyetçiyim hilafet yanlısıyım ve bu amaca hizmet için bunları yazıyorum... Ve bunları kışkırtmak için bu yazıları yazıyorum... Vahdettin hain demeyerek de Atatürk'e karşı oluyorum...
Vay be ben neymişim de haberim yokmuş...
Bu tartışmada sizin söylediğiniz gibi kimsenin tekeli yoktur en başından bütün yazıları okuyun göreceksinizi ki iddaa ettiğiniz gibi kimsenin yazdığına yanlış böyle bir şey yoktur diyede bir açıklama yapmadım... Kimsenin görüşünüde kabul etmiyorum demedim söylediklerimin hepsninin sonuna bence diyerek not düştüm... kimsenin görüşüne karşı çıkmadım değiştirmeye çalışmadım... Karşıt fikirde olan arkadaşlarada her zaman saygıyla yaklaşıp seviyeli bir şekilde tartışma ortamı yaratmak istedim..
Bu konuyu açmamdaki en büyük amaçta bu konu hakkında forumdaki arkadaşların görüşlerini öğrenmek, nacizane bildiklerimi paylaşmak eğer varsa yanlış bilinen bazı şeyleri haşa huzurdan öğrendiklerim doğrultusunda doğrusunu söylemek ve yanlış bildiklerim varsa da onların doğrusunu öğrenmek...
Ve keşke insanlar sizin tabirinizle Tarihçi Turihçi diyerek olaya bakmasada biraz onlara itibar ederek tarihini iyi bilse ve yaşadığı dönemdeki ülke üzerinde oynanan oyunların aslında bu günde kalma değilde yüzlerce yıla dayanan bir intikam duygusundan kaynaklandığını...
10 Ağustos 1920'de Sevri kabul ettiremediği bu ülkeye şimdi kabul ettirmek için ve aslında unutuldu sanılan bu anltaşmayı hiç bir zaman unutmadığını ve her zaman içlerinde bir uhde olarak kaldığını bilsede ona göre oyunlara gelmemelerini öğrense... Sakın üstünüze alınmayın sizi tenzih ederim...
Bundan sonra bu konuyla alakalı olarak bir şey yazmayacağım zaten bildiklerimi ve görüşlerimi yazdım daha önceki sayfalarda...
Size göre hain bana göre değil bu konuyu benimle tartıştığınız için tekrar teşekkür ederim... Saygılarımla...
#100
Gönderim zamanı 04.03.2007 - 01:48
Turgut özakmanla şimdi de sorununuz yokmuş... Yok olduğu için tarihçi olmadığını ve ciddiye almayacağınızı yazdınız sayfalardır...
Belge göstermedim sadece Turgut Özakman'ı gösterdim.. İyi işte eğer o yazıları okumuş olsaydınız orada belgelere rastlardınız... Hele hele kitabı okumaya başlarsanız orada yüzlerce mektup olmayan belge görürsünüz.. Karşı tezlerin de nasıl çürüdüğünü göreceksiniz...
"Su" ile ilgili çıkarımım üzerine suyun işlevini anlatmışsınız. Oysa ki ben "su" örneğini veriyorken "Tarih" i "Su" yerine koymak gibi bir amacım taşımamaktaydım. Anlaşılan "Su"ya benzetmem çok hoşunuza gitti. Madem böyle ısrarcısınız anlatmak istediğimi tekrar yazayım: "Hayatı anlamak için tek başına tarih bir işe yaramaz."
O günün şartları...
Gemi batıyorken kaptan en son gemiden ayrılır ya da hiç ayrılmaz derler... Vahdettin kaptan rolünü bile üstlenmemiş. Milletin ırzına namusuna tecavüz ediliyor .. Hangi şartlarsa bunlar, oturup kararlar imzalıyor; Yunana karşı çıkmayın.. Kuvvayi milliyeciler çetedir gibi. Kargalar bile gülecektir bu söylediklerinize...
Ermeni Meselesi: Konuyu tarihçiler aydınlatsın ama Soros'un kurduğu bilgi üniversitesi ve onun anlayışının kalemşörleri değil. Soros'un dünyada neler yaptığı bilinmeyen konular değildir..
Son:
Bana Oktay Sinanoğlu'nun bir konuşmasını gönderdiniz bende izledim.. Hem de iyi izlememi istediniz.. Sizin söylemediğiniz ama atıfta bulunduğunuz konuşmada birileri suçlanıyor.. Peki bu kim? Benle konuştuğunuza göre benim heralde... Sonra da ben demedim diyorsunuz ...
Arkadaşım,
Artık yazılarınızı bana yazmayın ... Düşüncelerinizi yazın veya bu konu ile ilgili alıntılar yapın... Ne yaparsanız yapın.. Hayatınızda size kolaylıklar diliyorum.
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 04.03.2007 - 02:15
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
2 Chainz & Wiz Khalifa - We Own It |
Yabancı Videolar | _VenüS_ |
|
|
|
Nazım Hikmet Vatan Haini... |
Yerli Videolar | _RomantizmA_ |
|
|
|
Vatan Haininden Ucuza Satılık |
Sizin Şiirleriniz | onurbozkurt |
|
|
|
Hain Saldırıda Veli Küçük Şüphesi! |
Güncel | Can Ka No Rey |
|
|
|
Kopya Konu: Righteous Brothers - Unchained Melody |
Geri Dönüşüm Kutusu | DKNH |
|
|
16 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 15 ziyaretçi, 0 gizli
-
Bing (1)