0
İmparatorluk Merkezi
1 Haftadan sonra tekrar merhaba sevgili Harabe.net okuyucuları. Bu hafta anlatmak istediğim yeri seçerken hiç zorlanmadım.Hatta ve hatta öyle sinsice ve içten içe bir nispetle bu hafta anlatacağım bölge 10 Eylül'de bizzat kanlı, canlı gezeceğimiz, 2 büyük İmparatoruğun 1650 yıl boyunca idare merkezi olmuş, çevresinde sayısız mazzam yapıların bulunduğu Sultanahmet Bölgesi olacak.
Efendim öncelikle Sultanahmet'e ulaşım nasıl oluyor size onu anlatayım. Eminönü'nden veya Zeytinburnundan bineceğiniz tramvay duraklarından bir tanesidir Sultanahmet durağı. Bunun dışında arzu edenler banliyö trenine de binip Cankurtaran durağında inip 5 dk yokuş yukarı yürüyerek yine Sultanahmet meydanına ulaşabilirler. Trenle gelen arkadaşları indikleri yerde bir süpriz bekler aslında. Hemen karşılarına çıkacak olan Erol Taş kahvesi halen o eski günlerindeki gibi ağaçlar altında sessiz sakin bekler ziyaretçilerini. Rahmetli Erol Taş'ın yıllarca işlettiği kahve şimdilerde adını Erol Taş Kültür Merkezi olarak değiştirmiş olsada merkezi oduğu kültür çay içip tavla oyanamaktan öte olamıyor malesef.
Neyse diyelim ki Sultanahmete vardınız ama geziye nerden başlıyacaksınız , nereleri görmek lazım bilmiyorsunuz. İşte size benim genel olarak yaptığım rota. önce hemen Trafik ışıklarının olduğu yere kadar yürür orada Million taşını ve Su kulesini ziyaret ederim. Pelk çok insanın hiç önem vermeden yanından geçtiği million taşı aslında gerçek bir başlangıç yeridir. Bu taş şehir kurulurken referans olsun diye dikilmiş bir taştır Eski Roma imparatorluğu zamanında pek çok anıt ve bina million taşından mesefe ölçülerek yapılmış ve şehrin tam merkez notası kabul edilmiştir. Madem million taşına geldik buradan 15 adım atarak meşhur Ayasofya nın içini gezmeye ne dersiniz. Yapıların tarihi ve felsefi hikayeleri gezide anlatılacağı için yazımda malesef neler görüleceğinden bahsetmekle yetineceğim hiç kusuruma bakmayın. Arkadaşlar Ayasofya 2 gezi bölümünden oluşur ana bina ve galeri bölümleri. Ana binanın içine girer girmez yaşayacağınız o küçüklük duygusu emin olarak bilinçli yapılmış bir mimarinin etkisidir. Zamanının en büyük Hristiyan Katedrali olan bu bina fetihin ardından camii'ye dönüştürülmüş ve ardından Cumhuriyet döneminde müze'ye çevrilmiştir. Haliyle süper bir sentaz içerisi, Bir tarafata altın mozikler ve freskler diğer yanda ise dünyanın en büyük el yazmaları.Binanın tüm detaylarını verecek değilim herhalde ama üst kata çıkıp o güzel mozaikleri görmenizi tavsiye ederim.
Ayasofya'dan çıktıktan sonra zaten sizi bekliyor olacaktır Sultanahmet Camii. Direk gitmektense yolunuzu biraz uzatığ Hipodrome meydanından geçmeniz naçizhane tavsiyem olur . Yani Sultanahmet'e gelipte o Obeliski görmeden ve Alman çeşmesini incelemeden gidilmez. Şimdi gelelim camiiye. Pek çok yabancı Sultanahmet Camiisine Blue mosque yani mavi cami der.Bunun sebebi içindeki muhteşem İznik çinileridir. Nu süslemenin en güzel örnekleri bu camii için yapılmıştır. Camii heybet olarak Ayasofya'yı geçmesede yinede görkemli ve mimari olarak kusursuzluk derecesindedir. İçersini bir camii için biraz abartılı bulan olabilir içinizden ancak unutulmaması gereken bir nokta var Sultanahmet Camii bir selehaddin camisidir yani saltanat camisi olduğu için için sultana yakışır şekilde süslenmiştir.Yine kim, kaç tarihinde yaptırmıştır kısımını sizin araştırıp bulmanızı önererek caminin hemen karşısınd mütevazi bir şekilde duran İbrahim Paşa sarayına geçiyorum. İbrahim Paşa sarayı şuanda Türk İslam eserleri müzesi olarak kullanılmaktadır. 1996 yılında Avrupa'nın en iyi müzesi seçilmiş olan yerde Türk'lerin İslamiyete geçişiyle sanat alanında yaşadıkları değişimi rahatlıkla görebilirsiniz, hat, taş oymacılığı , halı ve kilim dokumacılığının en güzel örenekleri sergilenmektedir.
Biliyorum gezerken biraz yoruldunuz neden meşhur Selim Usta'ya gidip o leziz köfteri ve piyazı mideye indirerek biraz dinlenmiyorsunuz
Ardından da şöyle mis gibi irmik helvası size günün kalan kısmı için gerekli enerjiyi verecektir. Ehh artık yemeğinizide yediğinize göre Topkapı Sarayını gezmek için yeterli enerjiniz vardır.Arkadaşlar Topkapı Sarayı günlerce gezilir aslında sadece sergilenenlerden ziyade burası aslına bakarsanız halen bile nefes alan , yaşayan bir organizma. Zamanın en büyük dramlarına, coşkusuna, eğlencelerine ve entrikalarına şahit olmuş Harem bölümü hayal gücü yüksek arkadaşlara tavsiyem olur çünkü içerde pek görülecek şey kalmamış sadece gözünüzün önüne o dönemin hayatını canlandırarak daha keyifli bir gezi olabilir sizin için. Topkapı Sarayını bölümlerini vererek geçeceğim kusuruma bakmayın. Dünyanın en büyük porselen sergisini mutfak bölümünde, yine dış enderunda gümüşler sergisi, Fıkra-ı saadet bölümünde kutsal emanetler, iç hazinede Osmanlı ihtişamını, Köşkleri ve şuan aklıma gelmeye bölümleri.....Topkapı Sarayı'nın ardından halen gücünüz kaldıysa Yerebatan Sarnıcına uğramadan olmaz. Özellikle sıcak yaz günlerinde serinlemek için ideal bir mekan. Sarnıç İstanbul'daki yüzlerce sarnıçtan bulunan ve bilinen en büyüklerinden. ( arkadaşlar bu bir meslek sırrıdır. hiç bir rehber kesin konuşmaz ) . Sarnıçın bence en şaşırtan özelliği inşası sırasında kullanılan bütün sütunların Efes'ten getirilmiş olması. Elbette Medusa heykellerinide es geçmemek lazım.
Bölge bunlarla sınırlı olmasada şimdilik anlatacaklarım bu kadarla sınırlı olmalı çünkü sizleri biraz meraklandırmak ve araştırma yapmanızı sağlamak istiyorum açıkçası. Daha bir çok görülecek yer , halen restorasyonu ve kazı çalışmalarının devam ettiği alan var Sultanahmet'te umarım ömrümüz yeterde buralarıda sizlerle gezebilirim dostlar. Kalın sağlıcakla.
Ayasofya
Sultanahmet Camii
Topkapı Sarayı
Yerebatan Sarnıcı
