"washington'daki büyük başkan bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir mektup yollamış. dostluktan söz etmiş büyük başkan... ama biz sizin , dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını biliriz.
gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz ?
ya da satabilirsiniz ?
ya toprakların sıcaklığını?
ağzımdan çıkan sözler yıldızlara benzer, büyük başkan, hiç sönmezler. bu yüzden söyleyeceklerime güveniniz.
havanın taze kokusuna
suyun pırıltısına
sahip olmayan biri onu nasıl satabilir ?
kutsaldır bu topraklar benim için ve ulusum için...
yağmur sonrası ışıltılı her çam yaprağı
denizi kucaklayan kumsallar
karanlık ormanların koynundaki sis
şakıyan böcekler...
ve bilin ki:
kızılderili adamın anıları
ağaçların özsuyunda saklıdır. toprak bizim anamızdır.
bilesiniz ki;
derelerin ve ırmakların içinden geçen sular, sadece su değildir.
atalarımızın kanıdır o.
babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam. toprağı çocuklarından çalar.
açlığın dünyayı saracak beyaz adam ve ardında koskoca bir çöl bırakacaksın.
sabahın sisi dağların karnından doğan güneşi görür ve kaçar.
demir at (lokomotif), öldürüp çürümeye bıraktığınız binlerce buffalodan nasıl kıymetli olabilir ?
nasıl ? anlamıyorum.
hayvanlar insanları bıraksa , insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmez mi ?
hayvanların başına gelen, insanın da başına gelecektir.
toprağın başına gelen , oğullarının da başına gelecek ...
çocuklarınıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin.
toprak bizim anamızdır.
ve toprağa tükürülmez.
toprak insana değil , insan toprağa aittir.
insan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece...
beyaz adam neyi satın almak istiyor ?
gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı ?
koşan antilopların çabukluğunu mu ?
biz size bunları nasıl satabiliriz ?
ve siz nasıl satın alabilirsiniz ?"