Dünün bugününü doğurdu ve bugünün ne olacağı belirsiz yarınlarını hazırlamakta. Yolların ayrımındasın yavrucuk... Şimdi bana müsaade et de, şu bâdirede Bahadır’ın olayım. Mızrabımı senin için vurup, feryadımı ruhuna duyurayım. Bu fırtına ve bu yangında gerektiği an imdadına koşamadığım için de kaldırım taşı gibi şu mücrim başımı ayaklarının altına koyayım. Ve bütün mücrimler adına senden özür dileyeyim: Bir keyf uğruna varlığına sebebiyet verenleri, etine-kemiğine bağlanıp gönlünü unutanları, bir geçici dem için ebediyetine kıyanları, ruhuna hoyratlık aşılayıp sefaletini hazırlayanları affeyle yavrucuk...
Ben, sokak çocuğu…
Biliyorum, sizin çocuğunuza benzemiyorum. Çocuğunuz gibi, akşamları döndüğüm bir evim yok. Evin kapısından veya pencerelerinden bakıp yolumu bekleyen anne gözlerinden yoksunum. Oturduğum bir baba kucağı da yok. Saçlarda dolaşan baba ellerinin güvenini, yanaklara kondurulan anne öpücüğünün sevgisini derseniz, hiç bilmem.
Hem annesiz, hem babasız, hem de evsizim.
Oysa benim de bir evim vardı. O evde bir anne ve babam… Biliyorum ki her anne gibi, annemde hamile kaldığında heyecanlanmıştır. Her anne gibi o da umutlanmıştır. Doğacak ve onları sevindirecektim.
Ama öyle olmadı.
Hayatın sert rüzgârları evimizi, anne ve babamı yaralayıp geçti. Artık ne evimiz vardı, ne de anne ve babam…
Evimiz ne kendini, ne de beni koruyabildi. Ev olmayınca, aile dağılmışsa, anne-baba da, anne ve baba olmaktan çıkıyorlar.
Evden koptum.
Koptum ve sokağa düştüm.
Sokak evim oldu.
Yirmi dört saat sokaktayım. Anne kucağına koşmadan, baba elini öpmeden günlerim geçiyor. Sokakta, köprü altlarında, parklarda uyuyor, buralarda uyanıyorum. Gecenin karanlığında kimsesizliğe sarılarak uyuyorum. Kaldırım taşları yastığımdır. Soğuklarla ve hastalıklarla sarmaş dolaş büyüyorum.
Ailesiz ve okulsuzum. Ne yanı başına oturduğum bir soba, ne tuttuğum bir kalem, ne de güzel rüyalar çizdiğim bir defterim var. Okşanmamış kirli saçlarım, yıkanmayı unutmuş vücudum, açlık içinde küçülmüş midem ve yüreğimle sokaktayım.
…
Sokaklar…
Ummadığınız kadar soğuk, ummadığınız kadar katı, ummadığınız kadar zordur. Sokaklarda ne evlerin sıcaklığı, ne de güveni var. Soğuk ve güvensizler. Her sokak başında bir tehlike gizlidir. Sokağa düştünüz mü, tehlike başlamış demektir.
Bizi koruyan anne ve babalardan yoksun olduğumuzdan, kendimizi tehlikelerden korumak için gruplar oluşturur, böylece kendimizi güvene alırız. Grupların da kuralları vardır. Bunları çiğnemek gruptan çıkarılmak demektir; gruptan çıkarılmaksa, hayattan düşmek gibidir.
Zayıf bedenlerimizle ve güçsüz kollarımızla sokağın zorluklarına direnmek için, uçucu maddelere sığınıyoruz. Acılara karşı hissizleşmek için... Utanma duygumuzu da yitirdiğimizden dilenciliğimiz saldırganlığa dönüşüyor. Belki de bu, duyarsızlığa olan bıçkın tepkimizdir.
Hayır, sokakta yaşamayı/sokak çocuğu olmayı biz tercih etmedik.
Sokağa gelmedik, sokağa düştük!
İlk önce evimizi yitirdik, sonra anne ve babamızı…
Anne ve babamız ya öldüler, ya ayrıldılar veya bize bakamayacak kadar yoksul düştüler.
Ne okuyabildik, ne de karnımızı doyurabildik.
Bir de baktık ki, sokağa düşmüşüz.
Kim ister sokağa düşmeyi?!
Bir çocuk, anne kucağından başka, güven veren baba gözünden gayrı ne ister?
Hayır, bir sokak çocuğu olan ben, sokak çocukları olan arkadaşlarım, bizler sokağı sevmiyoruz. Hepimiz sıcak bir ev, huzur veren/çok şey öğreten yerler ve gözler istiyoruz.
Sokakta yaşayarak, sokakta kötü bir hayatı devam ettirerek kendimizi öldürüyoruz. Ve biliyoruz ki, biz böyle ölmeye devam edersek, siz de öleceksiniz. Çünkü bizim sayemizde(!) sokaklar yaşanmaz bir hâl alacak.. ve adım atamayacaksınız oralara…
…
Biz, sokak çocukları… Huzurunuzu kaçırıyorken huzurumuz kaçıyor. Çocukça yüreğimizle biz bile bunun böyle gitmeyeceğini hissediyoruz. Sanki, kalbi güzel insanlar bir gün gelecek ve yüreklerini bize açacaklar…
Güzel bir rüya görüyoruz.
Öyle inanıyoruz ki, bir gün, birer birer alınacağız buralardan. Bizim de evlerimiz olacak. Sonra gittiğimiz okullar… Sıcak ve temiz yataklar açılacak bize. Şefkatli anne gözleri okşayacak bizleri. Sevileceğiz, doyurulacağız. Midelerimiz ve kalblerimiz bayram edecek. Zihinlerimiz iyi ve güzel bilgilerle süslenecek.
Beni, sokak çocuklarını bu güzel rüya ayakta tutuyor. Bizi yaşatan böyle bir umuttur. Üzense, bize kötü bir gözle bakılmasıdır. Bizlere iğrenç bir şeye bakar gibi bakılması, pis bir şeye dokunur gibi dokunulması, canımızı daha da acıtıyor.
Dönüp baktığımızda bir anne görmek, kendimizi bırakacağımız bir baba kucağı bulmak hayali içinde savrulmak kalıyor bize.
Bilmem, farkında mısınız?!.