NAMAZ ve KUR'AN-I KERIM hakkında
#61
Gönderim zamanı 11.02.2007 - 03:32
BAKARA (Sığır) SÛRESİ
(238) Salavâta dikkat et, hele orta salâta
Bu işte dikkat edin hakkıyla itâata. 17
17 Bazılarına göre, âyette geçen orta salât sözü ile ikindi namazı anlatılmıştır. Birçok Kur’ân yorumcusu Salâvât sözcüğünü namaz olarak yorumlamaktadır. Oysa salâvât “sevgi ve anmak” anlamına da gelir. Nitekim “Hazret-i Peygamber ve O’nun soyuna salâvât” deyince onlara sevgi, saygı sunulması ve dua edilmesi istenmiştir.
#62
Gönderim zamanı 11.02.2007 - 03:41
İSRÂ SÛRESİ
(1) Âyetlerimizden bir bölüm göstermek için,
(Bunlar hakkında O’na tam fikir vermek için)
Kulumuzu bir gece vakti Mecsid-i Harâm
Tarafından aldık da çevresini tastamâm
Mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya dek Alan Zât-ı Kibriyâ şânı pek yücedir, pek…
Duyan, işiten O’dur,
Aslını gören O’dur. 1
1 İsrâ, “gece yolculuğu yapmak veya yaptırmak” demektir. Sûrede Hz. Muhammed’in Mi’râcları açıklandığından sûreye İsrâ adı verilmiştir.
Bu sûrede, Hazret-i Muhammed’in Çift Kıblenin Peygamberi (Nebi-yyül-Kıbleteyn) olduğu, İsrâil oğullarının Kudüs’teki durumunun son bulacağı, Kureyş imânsızlarına artık öğüt verilmeyeceği, göç edileceği açıklamaları vardır. Bu arada Mûsâ yalvaca ait olaylar da ele alınmıştır.
Mi’râc, “yükseğe çıkmak” demektir. Hz. Peygamber Hadis-i Şerif’te “yükseğe çıkarıldım” (urucebi) dediği için olaya Mi’râc adı verilmiştir. Yalvaçlar da bir ân gelir bir yüce makama ulaşma duyusu hâsıl olur. Zât-ı Kibriyâ’ya “iki yay boyu ve hattâ daha az” yaklaşıyorlar.
Her müslüman günde birkaç defa salât, duâ ile bu yakınlığa ulaşır. Nitekim İslâm kurallarına göre, salât, inananın mirâcıdır. Hz. Muhammed’in mi’râcı bir defa ve gece olmuştur. Zamanı hakkında çeşitli sözler var. Göçten bir, bir buçuk yıl önce derler. Mi’râcda Hz. Muhammed’e verilen şeyler, meselâ namaz…, hakkında hiçbir yerde kayıt yoktur. Tasavvuf kuruluşlarında, Bektaşilikte yola giriş törenine Mi’râc, Mi’râc Görme denir.
Kur'ân-ı Kerîm (Manzum Me'âl), Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba
#63
Gönderim zamanı 11.02.2007 - 17:30
Kimdir bu adam ?
Neden mesajlarınızda bu meali sürekli örnek gösteriyorsunuz ?
Değişiklikler Kaydedildi...
#64
Gönderim zamanı 11.02.2007 - 23:27
Forumda bazı kişiler sadece kendi anlayışlarının doğru olduğu gibi bir saplantı görüyorum.
Oysa ki birçok anlayış vardır. Herkes kendisinin anlayışının doğru olduğunu düşünür (Doğal olarak). Ve hiç kimse de kimseye "Sen Müslüman değilsin." gibi bir çıkarım yapamaz (yer yer bu çıkarımın ama açık ama gizli yapıldığını da izliyorum.).
Böyle bir çıkarım hem dinimize ters düşer ve hemde demokrasiye ters düşer. İçinde bulunduğumuz forumun da (temel olarak) aynı anlayışı benimsemediğini düşünüyorum.
Aynı me'âle işaret etmeme gelince bütün bu anlatıklarımı vurgulayabilmek için elimdeki en iyi örnek -şu anda- bu kitap ta onun için (Muhteşem bir çalışma olduğunu da düşünüyorum aynı zamanda)...
Fakat neden bu soruyu soruyorsunuz? Farklı bir me'âl vermek gibi bir zorunluluğum da yok ... Dilediğim me'âle işaret edebilirim, bu benim seçimim.
Forumdaki yazılanları zaman zaman okuyorum ve okuduğumda gördüklerimi hemen Dedebaba'nın me'âli ile karşılaştırıyorum. Gördüklerim arasında bazen büyük farklar gördüm.. Gördüğümü herkesin görmesini istedim. (Bu arada başka bir konuyu da dile getirmek isterim. Diyanet işlerinin farklı tarihlerde basılmış me'âllerde farklılıklar var. (Şu anda size örneğini verme durumunda değilim))
Bu arada bunları yazmak zorunda da değildim.. Ama madem paylaşım bende paylaştım.
#65
Gönderim zamanı 11.02.2007 - 23:43
Ben sadece neden sadece bir kaynaktan bilgi verdiniz diye merak ettim. Seçim sizin , merak etmekte benim
Forumda gördüğün , okuduğun meallerde farklılıklar olabilir doğru. Hangisinin doğru olduğuna nasıl kanaat edeceğiz ? Siz mesela Dedebaba'nın mealine inanmışsınız ve onu örnek gösteriyor ve onun kaynağıyla karşılaştırma yapıyorsunuz buradaki okuduğunuz mesajları.
Diyanetin meallerinde ki farklılıklardan bir kaç örneği de müsait olduğunuzda verirseniz memnun olurum.
Elmalılı Hamdi Yazır'ın mealini okudum ben. Etrafımdakilerden duyduğuma göre güvenilir ve birebir açıklanmış bir meal olduğu söyleniyor.
Paylaşım güzeldir babuna , her zaman böyle konularda paylaşalım öğrenelim , öğretelim. Saygı sevgi penceresinden taşmadıktan sonra sorun yok.
Değişiklikler Kaydedildi...
#66
Gönderim zamanı 12.02.2007 - 02:43
Kesinlikle katılıyorum paylaşım güzeldir. Dedebaba'nın hazırladığı meâl'in önsözünden bir bölümü aşağıya almak istiyorum (Okuduğumda çok şaşırmıştım. Oysa ki bize hep Kur'ân'ın bir kelimesinin bile değişmediğini anlatmışlardı yıllarca)
(Biraz uzunca olacak ama konunun önemli olduğunu düşünüyorum.[/quote]
Kur’ân, Hazret-i Muhammed’in zamanında âyetler gelir gelmez, onun buyruğu ile hurma dalları, hayvanların kürek kemikleri, derileri gibi… nesneler üzerine yazılmış, hâfızlar tarafından ezberlenmiş ve sûreler yine Hazret-i Muhammed zamanında bir düzene konmuştur. Her yeni âyet, Hz. Muhammed’in önünde yazılırdı ve hangi sûreye, nereye ekleneceği de kaydedilirdi. Bu konuda tanık olmuş birçok kişiden gelme rivâyetler vardır. Buhâri’nin yazdığına göre “Bütün Kur’ân yazılı idi ve yalnız yazılar dağınık idi”.
Ebu Bekir zamanında, bu dağınık yazılar bir cilt halinde toplanmaya başlandığından, “Kimin elinde yazılı Kur’ân parçası varsa getirmesi” ilân edilmiş ve iki tanık getirmeyenin yazısı kabul edilmemiştir.
Hazret-i Peygamber’in Hakk’a göçünden sonra, evine kapanan Hazret-i Ali tarafından, bizzat Hazret-i Muhammed’in arzusuna uygun bir şeklilde sıraya konulmuş olan Kur’ân-ı Kerim, bugünkü şekliyle tesbit edilmiştir. Bu iş Ebu Bekr’in halife olduğu zaman da yapıldığından, galat olarak Kur’ân’ı bugünkü haline o koymuştur diyenler vardır. Ebu Bekr’in bu iş ile zerre kadar bir ilgisi yoktur. Bu işi Hazret-i Ali yapmıştır.
Önceleri, âyetler yazılmakla yetinilmemiş, âyetler geldikçe ezber edilmiştir. Hazret-i Peygamber de Kur’ân’ın okunması ve öğretilmesine önem verdiğinden, uyarıcılık ve imamlık görevleri yalnız Kur’ân’ı ezberleyenlere verilmiştir.
Böylece yazılarak, ezberlenerek toplanan Kur’ân-ı Kerim, parça parça olarak, yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmış ve sûrelerin, âyetlerin dizisi Hazret-i Muhammed tarafından yapılmıştır. Bu diziliş, âyetlerin geliş sırasına göre değil, konularına göre olmuştur.
Halil Bedi’ Fırat, Kur’ân-ı Kerim’in Tarihi adlı ufak kitabının önsözünde, Kur’ân’ın yirmi iki yıl, iki ay, yirmi iki günde tamamlandığını yazmıştır. O’na göre, Mekke sûreleri on iki sene, beş ay, on iki gün; Medine sûreleri ise dokuz sene dokuz ay on günde tamamlanmıştır. (1)
Hazret-i Muhammed zamanında böyle tamamlanmış ve son şeklini almış haldeki Kur’ân-ı Kerim, neden Osman zamanında toplanmıştır?
Müseyleme-tül-Kezzâb denen yalancı Müseyleme’ye karşı Ebu Bekr zamanında gönderilen kuvvetler içinde, Yemâme Savaşında birçok Kur’ân ezber etmiş kişiler şehit düşmüştü. Kur’ân’ı ezbere bilen hafızların şehâdeti, Kur’ân’ın toplanıp bir cilt haline getirilmesi ve yayılması işini bir zorunluluk haline getirmiş ve Zeyd bu işle görevlendirilmişti. O, zaten Hz. Muhammed zamanında da vahiy kâtipliği ile görevli idi.
Hz. Peygamber’in vefatından altı ay sonra, Hz. Ali tarafından bir cilt haline getirilmiş olan Kur’ân nüshası Ebu Bekr’e verilmiş, ölesiye kadar onda kalmış, sonra Ömer’e geçmiş, o da bu nüshayı kızı ve Hz. Muhammed’in eşi olan Hafsa’ya teslim etmişti. İşte Osman devrinde Hafsa’nın elindeki bu nüsha alınmış, yazılmış, kendisine geri verilmiştir. Sonradan bu nüsha O’nun elinden alınıp yaktırılmıştır.
Bugün eldeki nüshanın Osman tarafından toplanan nüsha olduğu söylenir. Kur’ân-ı Kerim’de, “Kur’ân’ı toplamak da, beyan etmek de bize aittir.” deniliyor. Onu bir araya getirmek Tanrı isteği ve buyruğu olup Hz. Peygamber de bu işi yapmıştır. Ebu Bekr veya Osman’ın tertipledikleri söylentileri yanlıştır. Ebu Bekr zamanında Hz. Ali, parça parça yazılan ve ezberlenen, Hz. Muhammed tarafından bir sıraya konmuş olan Kur’ân âyetlerini bir cilt halinde toplamış, Osman zamanında bu nüsha, kuvvetli söylentilere göre, bazı âyetleri çıkarılarak çoğaltılmış, İslâmiyet merkezleri olan büyük şehirlere yollanmıştır. Öteki nüshalar da, bu arada İbn-i Mesud ve Ubeyy bin Ka’ab’daki nüshalar da alınıp yakılmıştır.
Ö. Rıza Doğrul da, Kur’ân’ın kitap haline getirilişinin öyküsünün böyle olduğunu ve Osman’ın diğer nüshaların yakılmasını emrettiğini kaydetmektedir. (2)
Şinasi Koç, “Milli Eğitim Bakanlığınca İlk ve Ortaokullarda okutulmakta olan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarında Kur’ân-ı Kerim’in 114 süre ve 6666 âyet olduğu yazılmıştır. Oysa bu gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü elde mevcut olan Kur’ân 6.234 âyettir ve 432 âyetin ne zaman, kimler tarafından çıkartıldığı bilinmemektedir.” dedikten sonra:
“Oysa, elde mevcut Kur’ân-ı Kerim’ler 6234 âyettir, 432 âyetin ne zaman ve kimler tarafından çıkarıldığını şu belgeler ispat etmektedir:
Resul-ü â’zamın rıhletinden sonra geçen kısa bir müddet zarfında Kur’ân âyetlerinin okunmasında uyuşmazlık çıktı. Bu uyuşmazlık o derece şiddetli oldu ki, ihtilâfa düşenler birbirlerinin kıraatına küfretmeye başladılar. Hatta Kur’ân’ın suhuf ve saha’ifini (toplu halde yapraklarını) yaktılar.”
Kur’ân’ın, Zeyd ibn-i Sâbit’in kitabından Enes bin Mâlik yardımı ile toplandığını ve Osman’a gösterildiğini kaydettikten sonra şöyle devam ediyor:
“Zeyd ibn-i Sâbit üçüncü halife Osman bin Affân’ın dostu idi. İmâm Ali’ye muhalifti. Kur’ân-ı Kerim’deki Ehl-i Beyt menkıbelerini Kur’ân’dan çıkarmak istedi. İmam Ali Kerrem-Allâh-ü Veche sahâbenin a’lemi (en bilgilisi) olmasına rağmen, topladığı Kur’ân’ı kabul etmediler. Osman, bütün diğer mushafları, hatta Abdullah bin Mes’ud’un yazdığı Kur’ân-ı Kerim’i zor ile alarak yaktı. Bazı müverrihlerin (tarih yazarlarının) yazdığına göre, kazanda kaynatıp sonra yaktı. İbn-i Mes’ud’un dayak yemesinin başlıca sebebi de bu idi. Bugün ortada bulunan Kur’ân, “Mushaf-ı Osman” adı ile yapılmıştır.
Bu haber Ayşe’ye yetince “Mushafları yakanı öldürünüz” demiştir. Bu hale göre, anlaşılmaktadır ki, bahsi geçen 432 âyet-i kerime Osman tarafından “Mushaf-ı Osman”a yazdırılmamıştır.” (3)
Ravza-tül-Ahbâb kitabının ikinci cildinin 52. sayfasında kayıt şöyledir: “Kur’ân suhuf halinde teksir ettirilerek yedi büyük şehre dağılmıştır. Mısır, Basra, Kûfe, Şam, Mekke… gibi. Diğer, yani bunlar dışındaki suhufların toplattırılarak yaktırılması işi üçüncü halife Osman tarafından tatbik ettirilmiştir. Bu yazı işi Zeyd İbn-i Sâbit’in başkanlığında ve Kureyş lehçesi esas tutularak, Haşimi lehçesi dışlanarak, tertip için karara varılarak, bu işlem yapılmıştır. Hatta İbn-i Mes’ud’un yazdığı Mushaf alınarak yaktırılmıştır.
Muaviye’nin saltanatı zamanında, Muaviye’nin emriyle, Medine vâlisi Mervân tarafından, Peygamber’in ailesi Hafsa’da bulunan Mushaf, alınarak yaktırılmıştır.”
Muhammed Sâbir-i Tebrizi’nin Dinin Esasları adlı kitabının 16. sahifesinde şunlar yazılıdır: “Hazret-i Muhammed zamanında binlerce hâfız mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâfızlar muhtelif kabilelere mensup olduklarından, lehçeleri ve bilhassa kıraat tarzları arasında fark görülüyordu. Vahiy kâtipleri de müteaddid kimselerdi. Osman’ın hilâfeti zamanında Kur’ân-ı Kerim’in bir araya getirilmesi için emir verildi. Osman bir kısım mushafları kabul edip diğerlerini yaktırdı. Ehl-i Sünnet bilginlerinin birçoğu da, Zeyd İbn-i Sâbit’in Kur’ân-ı Kerim metnini kabul edip diğerlerini yaktırdı”. (4)
Eksik olan 432 âyet hangi tür âyetlerdi? Aynı kitapta şöyle deniliyor: “Osman Emevî hanedanı olduğundan, Hâşimî’lerin faziletlerini çekemediğinden, bu âyetleri Mushaf-ı Osman’a yazdırmamıştır. Osman tarafından kabul olunan Kur’ân-ı, Kureyşi lûgatına çevirtmiştir. Bakın, Emevi hanedanları kendi çıkarları için, İslâmiyetin temeline aklın, fikrin almayacağı darbeler indirdiğine tarih şahittir. Bu gerçeğin üzerine perde çekmeye imkân yoktur.” (5)
Kurân’dan bazı âyetlerin kaldırıldığı rivâyetleri arasında şunlar vardır:
İmâm Müslim rivâyet ediyor ki: “Süveyd bin Sa’id bana dedi, Ali bin Müsehher Dâvud’dan, o da Ebi Harb bin Esved’den, o da babasından duyarak diyor ki: Ebu Mus-el-Eş’ari Basra hâfızlarını çağırtmış, huzuruna Kur’ân’ı ezberleyen üç yüz adam gelmişti. Ebu Mus-el-Eş’ari bunlara hitaben: Siz Basra halkının en iyisisiniz. Onların okuyucularısınız (hâfızlarısınız). Kur’ân’ı okuyunuz. Kur’ân’ı okumayı ihmâl etmeyiniz. Sonra yürekleriniz katılaşır. Nasıl ki sizden evvelkilerin de yüreği katılaşmıştı. Ben, uzunluğu ve şiddeti itibariyle Tövbe sûresine benzeyen bir sûre okuyordum ki, bunu unutmuş bulunuyorum. Yalnız hatıramda şu kalmış: Adem oğlunun iki vâdi dolusu malı olsa üçüncü bir vâdi isterdi, insanın hırsını ancak toprak doyurabilir. Sonra, Sebbeha sûrelerine benzettiğimiz bir sûre daha vardı. Onu da unuttum. Yalnız şu kadarı ezberimdedir: Ey imân edenler! Niçin yapamayacağınızı söylüyorsunuz ve kıyamet günü sizden sorulacak bir şehâdeti boynunuza bağlıyorsunuz?” (6) demiştir.
Bunların âyet değil, hadis olduğu rivâyetleri de ortaya atılmıştır.
Sahih-i Müslim’de ikinci bir rivâyet de Ömer bin el-Hattâb’ın bir “Recm” (taşlama) âyeti bulunduğu üzerindeki konuşmasıdır. Aynı kitaptaki üçüncü bir rivâyet de nakledicilerden Ayşe’ye varan bir sözdür: “Kur’ân’da evlenmeyi tahrim eden (yasaklayan) on türlü süt akrabalığı vardır. Bunlar beş çeşit süt akrabalığı ile nesholundu. Resul-i Ekrem irtihâl ettiği zaman bunlar Kur’ân içinde bulunuyordu.”
Yine Suyutî’nin İtkaan adlı eserinde, Ayşe’nin “Ahzâb sûresi iki yüz âyet iken bugün elde bulunan bölümünden başkasının bulunmadığı”nı söylediği bildirilmektedir. Yine aynı eserde, “Tövbe sûrenin başında Besmele bulunduğu, Ubeyy bin Kâ’ab nüshasında 116 sûre bulunduğu, çünkü Mushaf sonunda Hafed ve Halâ namında iki sûre bulunduğu” kaydı vardır.
Bu iddiaları yapanlar hemen ya güvensizlikle, ya sözüne inanılmazlıkla veya zındıklıkla suçlanmışlardır.
Âyet sayısı genel olarak 6.666 olarak bilinir ve söylenir. Eski yayınlarda da bu böyle geçer. Halk ozanlarımızın lügaz denilen form şiirlerinde de bu sayı vardır. Bizim Diyanet İşleri mensuplarımızın bazılarının televizyon konuşmalarında da “âyet sayısı 6.666’dır.” diye söylediklerini bizzat duydum. Bazı yayınlarda ise, altı bin iki yüz küsur sayısından bahsediyorlar. Yani kendi aralarında bile âyet sayısında uyuşma yoktur.
Elde mevcut Kur’ân-ı Kerim’lerde de âyet sayısı 6.149 ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1973 yılında yayınladığı Kur’ân-ı Kerim’de 113 Besmele sayısı katılmak şartıyla 6.152 âyet vardır.
Ömer Rıza Doğrul beyin “Tanrı Buyruğu” eserinde 6.149 âyettir.
Sâlih Münir Paşa, yirmi beş yıl süren bir zaman içinde âyetlerin, “Peygamberimize ilham yolu ile” gönderildiğini kaydeder . (7) Lûgat kitabında “vahiy, enbiyâ-yı izâma (yüce nebilere); ilham, evliyâ-yı kirâma (kerem ıssı ermişlere) mahsustur (özgüdür).” deniyor. Sâlih Münir Paşa’nın (vefatı Ocak 1939) Din-i İslâm üzerine yazdığı eserinde, âyet sayısını 6.614 olarak göstermektedir.
Görülüyor ki, elimizdeki Kur’ân-ı Kerim’ler, âyet sayısı açısından, 400 kadar eksiktir.
Bu konularda güvenilir bilgisi bulunan rahmetli dostum Hulusi Kıvrık 30.9.1980 tarihli mektubunda Fakîr’e şöyle yazmıştı:
“Menâkıb-ı Murtazaviyye’den: Abdullâh İbn-i Mes’ud hazretlerinden mervidir ki “Bizler bu âyet-i kerime’yi bu üslûb üzere ind ve huzur-u Resulu’Allah’da kıra’at ederdik”: (Yâ eyyüh-er-Resul-ü belliğ mâ ünzil-e ileyk-e min rabbik-e inne Ali-yyen mevlâ l-il-mü’minin-e) [ve devamı]. (Mâide sûresi, âyet 71). Bilahere halife Osman tarafından Kur’ân’ın yeniden şu suretle meydana getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır:
“Ya eyyüh-er-resul-ü bellig mâ ünzil-e ileyk-e min rabbik-e ve in lem tef’al femâ bellağt-e risâletehu; ve devamı.”
Şu halde mezkûr âyet hakikatte şöyle olduğu tezahür eder:
“Yâ eyyüh-er-resul-ü belliğ mâ ünzil-e ileyk-e min rabbik-e inne Ali-yyen mevlâ l-il-mü’minin-e ve in lem tef’l femâ bellagt-e risâle-tehu… ve devamı.”
Ebu İshak bin İbrahim Sa’lebi, sâhib-i tefsir olan zât tefsir kitabında bu âyet-i kerime’nin Şâh-ı Vilâyet Ali (A.S.) hakkında nâzil olduğunu irâd etmiştir.).
Sahih-i Buhâri, Kur’ân çevirisinin mergûb ve câiz olduğunu, hatta, farz-ı kifâye olduğunu kaydeder. Bu husus Diyanet İşleri yayını Kur’ân’ın 19. sayfasında da geçiyor.
Halil Bedi’i Fırat ,(8) “İlk çoğaltılan Kur’ân’ların bazı merkezlere yollandığını, Mekke’ye yollanmış olanının hicretin 70. yılında, Medine’deki Mushaf’ın Muaviye oğlu Yezîd zamanında, Kûfe’deki Mushaf’ın ise, Emri Muhtar zamanında ortadan kaybolduklarını kaydediyorlar.
Ayşe’den rivâyete göre; mesela Ahzâb sûresi iki yüz âyet olarak okunurmuş, halen yetmiş üç âyettir. Ubeyy bin Kâ’ab da aynı sûrenin Bakara sûresi kadar, yani iki yüz seksen altı âyet olduğunu söyler.
Buna benzer, bazı sûrelerde mevcut olmayan, kaydedilmiş âyetler bulunduğu söylentileri vardır. Bunun aksine, uydurma âyetlerin Kur’ân’a katılmak istendiği de söylenir. Bunlar, sonradan mel’un Muaviye tarafından, kendi isteklerine göre katılmak istenen uydurma âyetlerdir ki, bu dereceye kadar habâset (kötülük, alçaklık) düşünmüşlerse de, bunu gerçekleştirememişlerdir. Bunu yapamayınca, ortaya birsürü uydurma hadisler attırarak halkın, mel’anetlerini (melunluklarını) haklı gösterecek şekilde düşünmelerini sağlamayı denemişlerdir.
Yine Ayşe, “Hz. Muhammed’in sağlığında Bakara sûresinin daha uzun, âyet sayısının da daha fazla olduğunu ve Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümelerinden sonra bazı âyetlerin çıkarıldığını” söylemiştir.
Ayşe’nin bu konu dışındaki sözlerini aynen kabul eden ve onun tarafını tutan bizim softalar, işlerine gelmeyen bu sözler için, “Bir kişinin sözüyle amel edemeyiz” diyerek, O’nun iddiasını kabullenmezler. İşlerine gelince Ayşe’ye uyar, işlerine gelmezse uymazlar. Ayşe’nin sözü ne oluyor ki? Onlar, işlerine gelmediği zaman, Hz. Muhammed’in de, Tanrı’nın da buyruklarına direnmekten zerre kadar çekinmemişlerdir. Bakara sûresinde olduğu gibi, öteki sûrelerden de âyetler yok edilmiştir. Bunlar özellikle Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’i yücelten âyetler idi. (9)
Anlaşılıyor ki bugün elde bulunan Kur’ân-ı Kerim âyetleri titizlik ile aslı gibi korunmuş ve bize kadar gelmiştir. Bu mevcut âyetlerde bir bozma, ekleme ve çıkarma söz konusu olamaz. Fakat Osman’ın elde mevcut değerli nüshaları yakması, hatta bazan zor kullanarak alıp yakması, hadislerle, İslâm tarihçilerinin anlatımlarıyla birleştirilince, bir kısım âyetlerin Kur’ân’dan çıkarılmış olmaları konusu zihinlerde bir soru olarak elbette ki kalacaktır.
DİPNOTLAR:
(1)Halil Bedi’i Fırat, Kur’ân-ı Kerîm’in Tarihi, s. 13.
(2)Ö. Rıza Doğrul, agy, c. 1, s. 29-30.
(3)Şinasi Koç, Gerçek İslâm Dinini Kimler Bozdu? İncil ve Tevrat’a Göre Gerçek İslâm Dini, s. 13.
(4)Şinasi Koç, agy, s. 13.
(5)Şinasi Koç, agy, s. 13-17.
(6)Sahih-i Müslim, Matbaa-i Âmire, İstanbul, s. 99-100.
(7)Salih Münir Paşa, Din ve Ahlâk Kuralları, Milliyet Gazetesi Yayınları, 1986, s. 9.
(8)Halil Bedi’i Fırat, Kur’ân-ı Kerîm’in Tarihi, s. 12.
(9)Ömer Rıza Doğrul, Kur’ân Nedir?, 1927, s. 25 vd. s. 152.[quote]Diyanet işlerinin yayınladığı mealler arasındaki farklılıklara örnekleri şu anda veremiyorum çünkü örnek kitaplar kütüphanemde yoklar bir başka kütüphaneden bakmak zorundayım baktığımda yine aynı konu içerisine yazacağım.[/quote]
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 12.02.2007 - 02:50
#68
Gönderim zamanı 14.02.2007 - 00:26
Kur'ân-ı Kerîm Türkçe Anlamı (Ma'âni-i Kur'an), İsmail Hakkı İzmirli, Eren Yayınları, İstanbul
16. Nahl Sûresi, 67. âyet:
ve min semer'âtinnahlyli vel'a'nâbi tettehızûne minhü sekeren ve rızkan hasenâ, inne fiy zâlike leâyeten likavmin yay'kılûn
Türkçe anlamı:
Size hurma ağaçlarının meyvesini, üzümlerini de yediririz ki siz onlardan şıra (2), güzel bir rızk (3) edinirsiniz, bunda aklı eren kavim için ibret vardır.
dipnotlar:
(2) Veya sirke veya sarhoşluk veren içki veya şarap veya kuru hurma menkuu veya nebiz yani küp ve testi gibi bir şeye basılmakla hasıl olan içki.
(3) Pekmez, sirke, kuru üzüm, kuru hurma gibi.
Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meâl), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Emel Matbaacılık, Ankara 1988
16. Nahl Sûresi, 67. âyet:
Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden şerbet, şıra ve güzel rızık elde edersiniz. Düşünen millet için bunda ibret vardır.
Kur'ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları / 86, Ankara 1997
16. Nahl Sûresi, 67. âyet:
Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
Bu ayetle ilgili dipnot:
âyette geçen "seker" kelimesi, sarhoşluk veren şey, yani içki demektir. Bu ayet Mekke'de inmiştir ki, henüz o zaman içki haram kılınmış değildi. Bununla beraber yukarıdaki âyette içkinin "güzel rızık"tan ayrı zikredilmesi, Kur'ân/ı Kerîm'in daha o zaman dahi içkiyi hoş bir şey saymadğını gösterir. Böylece bir bakıma içkinin iyi bir rızık olmadığına dolaylı olarak işaret buyurulmuştur. Bundan sonra, sırasıyla, içkide - bazı zahirî faydalar yanında- büyük bir kötülük bulunduunu (Bakara, 215), sarhoş olarak namaz kılmanın haram olduğunu (Nisâ, 43) ve nihayet içkinin şeytanın işlerinden bir murdar olduğunu bildiren ve içki içmeyi yasaklayan (Mâide, 90-91) ayetler gelmiştir.
Bakara Sûresi 215. âyet:
Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.
Nisâ Sûresi 43. âyet:
Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- güsül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.
Ayet ile ilgili dipnot:
(Abdest alması veya gusletmesi gereken bir müslüman su bulamadığı takdirde toprak ve yeryüzü cinsinden bir şeyle teyemmüm eder. Teyemmüm hem abdest, hem de gusül yerine geçer. Ayrıca suyu kullanmaya engel olan hastalık, korku, suyun uzakta olması gibi bazı özür ve durumlarda teyemmümü câiz kılar.)
Mâide, 90-91. ayetler:
90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
91. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
Ayetle ilgili dipnot:
İslâm'dan önce ARaplarda çok yaygın bir şarap içme alışkanlığı bulunduğu için Allah Teâlâ ilk müslümanları yavaş yavaş içki yasağına alıştırmış, önce onun zararının faydasından çok olduğunu bildirmiş, sonra içkili namaz kılmayı yasaklamış ve en sonunda bu ayetle kesin olarak sarhoşluk veren içkileri içmeyi haram kılmıştır. Yine cahiliye devrinden Araplar on adet ok sapı ile bir nevi kumar ve şans oyunu oynarlardı. Bunların yedisinde bazı paylar yazılı idi, üçü de boştu. Güvenilir bir kimse, bir torbanın içinden bunları, katılanlar adına teker teker çekerdi. Dolu çıkanlar maldan hisselerini alır fakirlere verirlerdi. Boş çıkanlar ise bu malın parasını öderlerdi. Kumarların belki de en nezihi olmasına rağmen İslâm bunu yasaklamış, ortaya mal ve para konarak oynanancak hiçbir şans oyununa izin vermemiş, fukaraya yardım edilecekse bunu herkesin, helal kazancından ayırarak etmesini istemiştir. Ayet içki ve kumar yasağının en önemli ictimai, ahlaki ve dini hikmetlerini açıklamıştır. İlgili hadisler ile ilim, bunlara ekonomik ve sıhhi sebepleri de eklemiştir.)
1988 yılındaki basımda ne bir dipnot ne de içkiden bahsedilmiş. "sekeran" sözcüğü açık açık görülmemiş. Sonraki basımında eklenmiş ama orası da tartışılan bir konu yine.
Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba'nın hazırladığı Kur'ân-ı Kerîm Manzum Me'âl:
16. Nahl Sûresi, 67. âyet:
(67) Hurma meyvelerinden, üzümden şarab yapar,
Güzel beslenirsiniz yiyip istenen kadar.
Aklı erenler için
Bunda ibret var, bilin.
yine Bakara Sûresi, 215. âyet:
(215) Onlar sana sorarlar: “Ne harcedelim?” diye,
De ki: “Siz malınızdan ana-baba, yetime,
Hısımlara, öksüze, yoksul, miskin ve hasta
Olana harcarsınız hayr olur deste deste.
Siz ne hayr işlerseniz,
Tanrı bilir şüphesiz.
Nisâ Sûresi 43. âyet:
(43) Ey imân eden kullar! Sizler tam sarhoş iken;
Bilmez durumda iken söylediklerinizden
Salâta yaklaşmayın… Bir de cünüb iseniz
Yıkanıncaya değin buna kalkışmayın siz.
Meğer yolcu olarak bulunasınız bir de.
Hasta veya seferde, su dökmeden gelirse
Ve yahut kadınlarla birleştinse o ara
Su bulamadığınız hâllerde o yakında
Bakın da temiz olsun.
Bir toprak yeri bulun,
Ona yüzlerinizi, ellerinizi sürün.
Tanrı bağışlayıcı, yarlıgayıcı bütün.
Mâide, 90-91. ayetler:
(93) Ey imân eden kullar! Kumar, içki içmek de,
Dikili taş üstünde kurbanları kesmek de,
Fal okları atıp fal bakmak da Şeytan kârı.
Bir iş ki bunlar hem de işlerin en murdarı.
Bundan kaçıp hepiniz
Kurtuluşa eriniz.
(94) İçki içmek ve kumar oynamak ile Şeytan
Aranıza düşmanlık salıverir durmadan.
Sizi birbirinize düşürür eder düşman
Hem salâttan alıkor, hem Tanrı’yı anmadan.
O hâlde bundan şimdi
Vazgeçtiniz değil mi?
#69
Gönderim zamanı 14.02.2007 - 02:24
Gönderdiğin bilgileri eksiksiz gönderiyorum birazdan.
Cevap gelir gelmez paylaşacağım.
Araştırmış ve zaman harcamışsınız , ilgine teşekkür ederim.
Değişiklikler Kaydedildi...
#70
Gönderim zamanı 17.02.2007 - 01:28
Daha önce bu konu içerisinde Diyanet İşlerinin yanıtının benim bahsettiğim konu ile ilgili değil.. Başka bir konu..
Kaldı ki sormanın da bir anlamı yok.. Açıkça Diyanet Kur'ân'da yazılı olan bir gerçeği yapıtta bilerek ve isteyerek yayınlamamamıştır. Bunu da yukarıda alıntılarımla belirttim. Açıkça dilediği benimsediği görüşü Tanrı'nın buyruğu imiş gibi de gösterdiği zamanlar oluyor. Bu da bunun kanıtı..
Ama madem ki gönderdiniz merakla bekliyorum bakalım ne söyleyecekler.
Saygılar.
#71
Gönderim zamanı 17.02.2007 - 15:17
(2/1-286)
BAKARA (Sığır) SÛRESİ
(238) Salavâta dikkat et, hele orta salâta
Bu işte dikkat edin hakkıyla itâata. 17
17 Bazılarına göre, âyette geçen orta salât sözü ile ikindi namazı anlatılmıştır. Birçok Kur’ân yorumcusu Salâvât sözcüğünü namaz olarak yorumlamaktadır. Oysa salâvât “sevgi ve anmak” anlamına da gelir. Nitekim “Hazret-i Peygamber ve O’nun soyuna salâvât” deyince onlara sevgi, saygı sunulması ve dua edilmesi istenmiştir.
Salavâta dikkat et, hele orta salâta
Bu işte dikkat edin hakkıyla itâata. 17
Salat başka Salavat başka konuyu tam bilmiyorum fakat bu yazıyı yazan aydınlatırsa mennun olurum.
#72
Gönderim zamanı 24.03.2008 - 13:13
bir dilegim gerceklesirse kur'an-ı kerim i hatim edecegim diye adak adamıstım. buna göre;
kur'an-ı okuyan kani karaca'nın cd sini hem dinleyip hem kur'an-ı kerimden takip etmeye calısıyorum.
- böyle hatim kabul olur mu?
- baskasına para verilerek okutulan kur'an-ı kerim adak olur mu?
- hatim bitince hatim duası okunmalı mı, hatim duasını kendimiz okuyabilir miyiz?
#73
Gönderim zamanı 24.03.2008 - 13:40
Para vererek okutulana pek sıcak bakılmıyor.Allah rızası için olmalı herşey...Bu işi meslek haline getirmek?
Kendiniz okuya bilirsiniz.Genelde kuran ı Kerimlerin sonunda var.Diyelimki bitirdiniz ve okumadınız hatim yine hatim duanızı kendiniz edersiniz.Ama hatim duası daha düzenli...
Allah kabul etsin, şimdiden...Her şeyin doğrusunu bilen O...
#74
Gönderim zamanı 16.08.2011 - 09:16
hayatımda duaların bu kadar hızlı kabul olduguna ömrümde ilk defa şahit oldum.
namaz konusunu konuşmak isterim..
NİÇİN NAMAZ KILARIZ?
NAMAZ ŞÜKRÜN İFADESİDİR.
NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR.
HAYATIMIZIN EN İYİ DAKİKASI İBADETLE GEÇEN DAKİKALARDIR.NAMAZ KILANLARIN GÖNLÜNDE DERİN BİR HUZUR,YÜZÜNDE İLAHİ BİR NUR MEYDANA GELİR.ALLAH'I SEVEN ONUN HUZURUNDA OLMAKTAN BÜYÜK BİR ZEVK DUYAR.MAHŞER GÜNÜ YÜZLERİ NUR GİBİ PARLAYANLARA SORACAKLAR.BU FAZİLETE NASIL ERDİNİZ?
ONLARDA BİZ EZAN OKUNURKEN HEMEN CAMİYE GİDERDİK.DERLER.
-HELE NAMAZLARINI CEMEATLE KILANIN MÜKAFATINA GELİNCE O KİMSE;
1-DÜNYADA FAKİRLİK ÇEKMEZ
2-KABİR AZABI KALDIRILIR.
3-AMEL DEFTERİ SAĞ TARAFINDAN VERİLİR.
4-SIRATTAN ŞİMŞEK HIZIYLA GEÇER.
5-SORUSUZ SUALSİZ CENNETE GİRER.
ŞEYTAN 5 KAPIDAN GİRİP O KİŞİYİ GÜNAHA SOKMAK İSTER.BUNLAR;
1-GÖZ 2-KULAK 3-AĞIZ 4-EL 5- AYAKLAR
5 VAKİT NAMAZI BU KAPILAR KAPAR.ONUN İÇİN NAMAZ İNSANI KÜTÜLÜKLERDEN ALIKOYAR.
-ÖLÜMÜN ACISINDAN 2-KABİR KARANLIĞINDAN 3-MAHŞERİN SIKINTISINDAN 4-SIRATIN TEHLİKESİNDEN 5-CEHENNEMİN AZABINDAN KURTARIR
NAMAZINI ÖZÜRSÜZ TERK EDENLER 15 CEZA İLE KARŞILAŞIR;
6 SI DÜNYADA,3 Ü ÖLÜRKEN 3 Ü KABİRDE 3 Ü İKİNCİ HAYATTA.
DÜNYADAKİ CEZALAR;
ÖMRÜ BEREKETSİZ OLUR,YÜZÜNDEKİ PARLAKLIK YOK OLUR,İŞLEDİĞİ GÜZEL İŞLERİN KABULÜ ZORLAŞIR,DUASI HEMEN KABUL OLMAZ,MELEKLER SEVMEZ,NAMAZ KILANLARIN DUASINDAN BİLE NASİBİNİ ÇOK ALAMAZ.
ÖLÜRKEN:
1-MAHRUMİYET BÖLGESİNE TAYİN OLAN KİMSE GİBİ PERİŞAN ZELİL OLUR.
2-AÇ ÖLÜR.
3-DERYA YA GARK ETSELER BİLE MÜTHİŞ SUSUZLUK ÇEKER.
KABİRDE:
1-KABRİ CEHENNEM ÇUKURUNDAN BİR ÇUKUR OLUR.
2-AZAP MELEKLERİNDEN YAKASINI KURTARAMAZ.
3-HER NAMAZ İÇİN VAKİTLERİ GİRDİKÇE GÜNDE 5 DEFA AZAP GÖRÜR.
MAHŞERDE:
1-HESABI ŞİDDETLİ GÖRLÜR.
2-ALLAH'IN ŞEFKAT VE MERHAMETİNDEN UZAK KALIR.
3-CEHENNEME SÜRÜKLENEREK GÖNDERİLİR.
Alıntı : Forum islamiyet
Bu mesaj dora tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 16.08.2011 - 09:17
Alıntı İlavesi
#75
Gönderim zamanı 19.08.2011 - 16:35
Namazın amacı kadar içeriği de çok ayrıntılı ve anlamlı aslında.
Örneğin namaza başlarken tekbir getirilirken el avuç içleri kıbleye bakacak şekilde kaldırılır ve tekbir getirince sağ el sol el üzerine kapatılır. Kıbleye dönen avuçların anlamı, "Allah'a yönelmek ve dünyaya ait herşeyi ellerinin arkasında bırakmak" tır...
Secdeye varmak, kibrin en güzel düşmanıdır. İnsan olarak kulluğu, acizliği simgeler ve kişi bunu kabul ederek Yaradana boyun eğer. Sadece Allah'a secde etmek bunu özel kılar. İnsanları en sevimsiz ve kendini beğenmiş yapan huyların başında KİBİR gelir. İnsanın büyüklük taslamasına en güzel çare hakkıyla secde edebilmektir.
Namaz bittiğinde sağ ve sola dönerek, meleklere selam verilir.
Ve bunun gibi her hareketin, özel anlamlarıyla birleşmiş halidir namaz... Dinin direği olarak dile gelmesi ve ahirette sorulacak ilk ibadet olması da bunun önemini vurguluyor...
#76
Gönderim zamanı 16.09.2011 - 18:42
1- 5 vakit amaz kılan birisi, isyerinde giyimi sebebiyle (temiz olmak kaydiyla) pantalonla, kisa kollu tisortle, corapsiz ama tabi basi kapali namaz kilabilir mi?
2- yine isyerinde bulunmasi sebebiyle, yüzdeki makyaji tam olarak silmeden alinan abdest gecerli midir?
3- yukarda soylediklerim namaz kilmaya uygun degildir deyip ayni gunun aksami namazi kaza yapmak mi daha dogrudur yoksa, bu sekilde alinan abdest ve o giyimlerle kilinan namaz kabul olur mu?
4-turkce ile yazilmis kurani okuyarak hatim edilebilir mi? hem turkce hem de anlamını mı okumalıyız?
5- hatim etmeye karar veren biri euzu besmele cekerek kur'anı hemen okumaya baslayabilir mi? yoksa hatime basladigini belli eden ayri bir duasi var mi?
kolay ama kafami karistiran sorular iste .)
Namazın farzlarına bakarak, çok kolay yanıtlar verilebilir..
1- 5 vakit namaz kılan birisi, isyerinde giyimi sebebiyle (temiz olmak kaydiyla) pantalonla, kisa kollu tisortle, corapsiz ama tabi basi kapali namaz kilabilir mi?
"setrü'l avret" şartı, hanımlar için sadece el, ayak ve yüzün açık olmasını kabul eder..Şayet kadın veya erkek başka biri/birileri yanında kılınıyorsa, hayır kısa kollu tişörtle namaz kılınmaz..
2- yine isyerinde bulunmasi sebebiyle, yüzdeki makyaji tam olarak silmeden alinan abdest gecerli midir?
İlk soruda (temiz olmak kaydıyla) diye bahsettiğin, namazın " Necâsetten Taharet" şartının giyim konusunu karşılar..Ancak makyaj denen boyalar, gözle görülür pislik (Kir anlamında) sınıfında sayılacağından temizlenmesi gereklidir..Okuduğum bazı yorumlarda "abdest öncesi makyaj yapıldıysa olur" yorumu yanlıştır..Abdest olsa dahi, namazın şartlarından biri ihlal edilmiş olur..
3- yukarda soylediklerim namaz kilmaya uygun degildir deyip ayni gunun aksami namazi kaza yapmak mi daha dogrudur yoksa, bu sekilde alinan abdest ve o giyimlerle kilinan namaz kabul olur mu?
Kaza namazı yanlış bilinen ve çoğu zaman yanlış yorumlarla uygulanan bir kavramdır..Namazın "vakit" şartı, zamanında kılınması gerektiğine işaret eder..Örneğin sabah ezanında uykunuza kıyıp kalkmayacaksınız, öğle namazında "niyet ettim bugünün sabah namazının kazasını kılmaya" diyeceksiniz..Yok öyle bir şey.. Elbette geçerli bir mazeret ki bence iş yerinde dediğiniz şartlar bunu gerektiriyorsa geçerli bir mazerettir, kaza kılınabilir..Alışkanlık haline getirmemek şartıyla.. Namazın/ibadetin kabul olma konusu Allah ile kul arasında bir şeydir..Cevabı kul'a kalmamış..
4-turkce ile yazilmis kurani okuyarak hatim edilebilir mi? hem turkce hem de anlamını mı okumalıyız?
Lütfen dilinizde okuyup anlayınız..Ne yazık ki Dünya'nın en çok okunup en az anlaşılan kitabı Kuran-ı Kerim'dir..Hatim başından sonuna kadar okumak demektir ve Türkçe veya Arapça okumanız Hatim ettiğinizi gösterir..İslam'ın başlıca kılavuzu Kuran'ken, içinde ne yazdığını bilmemek ayıptır, günahtır..Okuyun ki, dinimizin sadece secdeye kapanmak, oruç tutmak demek olmadığını görün..Ve hatta o namaz kılan sahtekar ruhları Allah Ayetleri ile nasıl azarlayıp uyarıyor gözünüzle görün..
5- hatim etmeye karar veren biri euzu besmele cekerek kur'anı hemen okumaya baslayabilir mi? yoksa hatime basladigini belli eden ayri bir duasi var mi?
Kuran Rahman ve Rahim Olan Allah'ın adıyla okunmaya başlanır..Elbette hatim için bir dua vardır, ancak şart değildir..Dua kul, kuran Allah kelamıdır..Allah kelamının önüne başka bir şey sokmaya gerek var mı..?
Sonuç olarak; dinimiz kolaylıklar dinidir..Yeter ki dinimizi doğru öğrenelim ve olmazsa olmaz Kuran'da Allah bize ne demiş okuyup öğrenelim..İslamiyet 3-5 din tacirinin salyalarını akıtarak anlattığı hurilerden ve yanacağımızı söyledikleri ateşten ibaret değildir..İslamiyet'in özüne ulaştığınız da ne o hurileri istersiniz ne de ateşten korkarsınız..Beklenti sadece "Allah Rızası"na dönüştüğünde, gerçek müslüman olmuşsunuzdur demektir..İşte o zaman soru falan da kalmayacaktır aklınızda..
Bilmeyerek yazdığım yanlışlardan Allah'a sığınırım..
Saygılarımla..
Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır.Zamanınızı ve neşenizi çalarlar..(Goethe)
#77
Gönderim zamanı 16.09.2011 - 19:08
ben şimdi yüce allahımın izniyle iş yerinde kılamadıgım için kazalarını her aksam yapıyorum. (nazar degcek de kılamıcam diye de ödüm kopuyor)
bilgiler için teşekkür ederim. bence namaz borçtur. ben borcumu ödüyorum. ama onun dışında mini etek de giyiyorum.
haa, 'senin namazın kabul olmaz' diyenler cok olur diye de kimseye söylemiyorum.
(allahım yeri gelmişken, seni cok seviyorum, sende beni sev : ) )
#78
Gönderim zamanı 16.09.2011 - 23:45
Mini etek konusuna değinmeden geçersem bu gece uyuyamam..Mini etek veya şimdilerin modası kısa şort giymek ne zaman günahtır bilir misin..? O kıyafet hiç yakışmadığı halde hala ısrarla giyip sokağa çıkanı görene günahtır..Yoksa giydiğin yakışıyorsa, güzelsindir ve güzele bakmak ta sevaptır..(Sabaha çarpık kalkmazsam iyidir ha)
Bunlar işin espirisi elbet.. Allah ibadetlerini kabul, gayretini de daim etsin..İbadetin göreceği kabul mercii, ilk iletimde de yazdığım gibi Allah katıdır..Kul'a düşmez yorumu, konuşanlar konuşsun..Bildiğin gibi devam et lütfen..
Not :Allah'a forum sitesinden seslenmen ilginç geldi
Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır.Zamanınızı ve neşenizi çalarlar..(Goethe)
#79
Gönderim zamanı 17.09.2011 - 09:23
herkese seslenirim ben burdan,
tarihe bak dememin sebebi 5 yıl süresinde mutlaka soruların cevabı bulunmuştur demek istedim.
allah her kulun ibadetini kabul etsin/amin
#80
Gönderim zamanı 17.09.2011 - 13:30
Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır.Zamanınızı ve neşenizi çalarlar..(Goethe)
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Yapay zeka, koronavirüs hakkında sorulan sorulara yanıt verecek |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Bir üstteki kullanıcı hakkında yorumlar, düşünceler |
Oyun Bahçesi | wildrose |
|
|
|
We Need To Talk About Kevin (Kevin Hakkında Konuşmalıyız) |
Çeşitli Videolar | hüfyaa |
|
|
|
Kevin Hakkında Konuşmalıyız |
Sinema | hüfyaa |
|
|
|
Lazer Epilasyon Hakkında Merak Ettikleriniz |
Moda & Güzellik | hüfyaa |
|
|
8 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 8 ziyaretçi, 0 gizli