Dikenlerim...
#2
Gönderim zamanı 29.11.2006 - 04:32
ben sizin bana geldiğiniz yöndeyim...sevgiler...
#3
Gönderim zamanı 29.11.2006 - 04:44
öyle yoruldum ki..
yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda..
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi kaybettim
ve şimdi
bir çok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim...
#4
Gönderim zamanı 29.11.2006 - 19:50
içine yazdıklarını okudukça daha çok yazasın gelsin..
Bırak kitapları yeniden okumayı ve yeniden başlamayı başından
Diledigin gibi mutlu edicekleri yaşa ne geçerse aklından..
Dikenlerim; onlar içime dönük büyür benim..
#5
Gönderim zamanı 30.11.2006 - 05:48
ne sulu kışlarda terkettim çürümüş yapraklarımı...çiçeklerimi yaza kadar beklettim..her rengi seçtim açmak için... ve yeşile inat çöllerde yetiştim...okşanmak, koklanmak bile istemedim de dikenlerimle seviştim...hiç su istemedim....hep yeşerdim...devrildim...yine filiz verdim...
güneşi sevdim...terlemeyi...ve dalsız, yapraksız, çırılçıplak dikilmeyi...tuzlu topraklarda yaşamayı sevdim ben...arada bir meyve vermeyi...
sevmedim hassas olan gövdemi...çizilmeyi...incitilmeyi...
yine sevmedim kışları...dikenlerimi köreltmeyi..boyun bükmeyi...
uzaktan bakıyorlar bana...süs bitkisi...sevimsiz bitki...sıkıcı ve sabit canlı...tek renk...yapay çiçekler...tel örgüler...eldivenler...
tamam şimdi anlıyorum...uzaktan sevilmeyi....
#6
Gönderim zamanı 30.11.2006 - 06:12
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden..
Hasret sana ey yedi yılın taze baharı..
Vaslında da dinmez yine bağrımdaki ağrı......
Dinmez! Gönlümün, tatmanın, aşkın sesidir bu..
Gözlerine dalıp karanlıkta yaşama hazzıdır bu......
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı ..
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.....
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler..
Tek bendeki volkanları söndürse denizler..
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma kabil..
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil......
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum..
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.......
Mehtaplı yüzün tanrıyı kıskandırıyordur..
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik..
Yaklaşması güç senden uzaklaşması zordur..
Kalbin işidir gözle görülmez bu güzellik..................................................................
Bu mesaj kaktüs tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 30.11.2006 - 06:23
#7
Gönderim zamanı 01.12.2006 - 04:35
birden durgunlaştım...her duygusu dizgin tanımaz bir şahlanış içindeyim...her bir yanım havanda dövülmüş gibi...uzak bir kedere boğulmuş olsam hissederdim...ama vakit gecedir...önüm derindir...set çekilmeyen çağlayan benim...
................................................................................
......................................
fena halde çırpınır dururum kendi derdime
söylesem faydası yok sussam gönül razı değil...
aynada görsem de inanmıyorum kendime
gördüğüm sarımsak, gördüğüm soğan ben değil...
#8
Gönderim zamanı 02.12.2006 - 05:08
yeni bir gün daha...yeni insanlar...yeni adımlar...yeni yollar...ama yine serzenişler...yine sahte gülüşler...derinlerde mutluyken benliğim soluksuz, dalgalara direnmekten halsiz düştü solungaçlarım...ne olur...ne olur bu gün de beni laciverte bırakın..hasretim ama gün ışığına...yine de böyle bırakın...dokunmayın...
sabahın alacalığında...sahiller tenha....güneş doğmaya üşenir gibi...kimbilir niceleri uykusuz sokaklarda...daha niceleri uykuda belki...hiç bir kumda kalmadı ayak izlerim..sadece dinlemek var hülyamda dalgaların sesini...bir de tebessümü güneşin...öper gibi...hengameler çıkmazında ulvi bir ip ucu sanki...nedir bu boş kelime yığınlarını bana yazdıran gecelerde...aranmalı mıdır anlamlar...ya da kafa yorma mıdır sadece hecelerde..."imkansız" diye yakaran şarkılarla dua etme midir ki, secdeye fırsat bırakmayan ilahilerde....GELme artık...BOŞ yere.....
öylesine...
buralardaydım...
geçip gidiyorum işte............
Bu mesaj kaktüs tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.12.2006 - 06:34
#9
Gönderim zamanı 02.12.2006 - 06:40
çığlık çığlığa bu martılar...
bana çok şey hatırlatır...
ruhun vakitsizce diz çöker önüme...
bulutlara bakıp ağlayamam...
gözyaşlarım kirpiklerimde kalır...........................................................................
..............................
#10
Gönderim zamanı 14.12.2006 - 17:43
Aykırı düşler sızıyor kanıma… Yalnız bir akşamın en soğuk yerinde yağmur… en sıcak yerinde yağmur… en arasız vaktinde senin gözlerin!.. Sokağın çıkmazından geri dönüş gibi şimdi vakit… Yani geçmiş bir alınyazısını tırnaklarınla kazıyarak silmek gibi…Kazıyınca silinmez, bulaşır tırnaklarına, bulaşır da dağılmaz, yıkarsın çıkmaz, kesersin atacak yer bulamazsın, yakarsın erimez… ya erir de soluduğun havaya karışırsa?.. Dönüşün başladığı bir geceydi yani, dönüşüme ihanet düşlerim sızıyordu kanıma -aykırı! Silinmeyen tarih, fi!... Bilinmeyen bir yaşanmışlık sanki… deja-vu! Yeniden ölmek için, yeniden dirilmek, öncesinin tekrarı… Solumak, aynı şehirde, aynı yerde, aynı solunum sistemiyle -seninle!... Dayanma gücü dilenmek için çok mu gencim, direnmek için çok mu yaşlı???.......................
#11
Gönderim zamanı 16.12.2006 - 02:57
Aralıktı… arasız vakitlerde gözlerini görmeye alışmıştım… Başımı çevirdiğimde masadan düşüyordu saat, tepetaklak oluyordu… Bir zaman kaosunun başlangıcıydı o zamanlar... Dakikaları sayıyordum ayrılık için, ihanet için, saymadığım her saniyede yakınlaştığımı da bilmiyor değildim… Çaresiz bir serzenişteydi içimdekiler… ve kısık sesle ufalanan bir ölüm haliydi o zamanlar yaşam…Aradaydım, aralıkta… aralıksız bakıyordum gözlerine; kapalıydı sanki, işte o denli aralıksızdı bakışlarım. Anla ki bir vakit başımı çevirdiğimi sanıyor, masadan düşen saate gözüm ilişiyordu, anla ki o vakit bir zaman kaosunun yanı sıra, bir gerçeklik karmaşasını da peşinden sürüklüyordu…………...................................................
#12
Gönderim zamanı 16.12.2006 - 02:59
Şehrin dışına doğru yürüyordum… İç içe geçmiş şehirlerden, yani kısalan tüm mesafelerden sonra, içimden çıkartıyordum tüm şehirleri… Adına ağıt yakılan bölgesel yerleşke İstanbul!.. Hava gereğinden sıcak, gereğinden yalnızım. Gözlerimi açamıyorum yalnızlığından uzağa, kaç gökyüzü sığabilir ki iki göz kapağına?.. Açsam göz kapaklarımı, sınırsızlığını bile sınırsızlıkla sınırlandırarak algılayabildiğimiz hangi gökyüzü gözlerime sığar?.. Şehrin dışındayım, artık doğru yürümüyorum… yalpalıyorum. Sarhoş bir gözün oyunu değil de ne tüm bunlar?.. Alevlenmeliydi şarabın alkolüyle gözlerim, yokluğun acısını söndürmek için çarpamadı ya gözlerinden gözlerime ayrılığın kadehi… boş yere kırılmadı ya incecik şarap kadehinin beli… Yalpalıyorum… gören olsa sarhoş der, seni görsem yanındayım sanırım. Yağmur yağıyor uykularıma, bir tatlı düşten uyanıyorum sanki, şarap sürüyorsun dudaklarıma, damlatıyorsun göz kapaklarımın üzerine. Biraz daha zorlasan uyanacağım, biraz daha uğraşsan seni göreceğim, yanımdasın sanacağım! Görmeden yürümenin sarhoşluğunda ihanetine henüz yetişmemişken ben, belki ihanetin bana çarpıp da beni devirmemişken henüz… şehrin dışından başka bir şehrin içine doğru gitmeye başlamıştım. Kim bilir şimdi uyanışımla birlikte olan, uykularımı aşıp geçen şu yağmura yüzünü yıkadığın hangi su karıştı…………………
#13
Gönderim zamanı 09.01.2007 - 20:47
sıradanlıktan nasibini almış ama gerçeklerle yüzleşmeyi başarabilmiş, hatta yıldızları daha sıcak kucaklamış bir karanlıkta....
öylesine yorgun, öylesine uykusuz ve öylesine başka bir gecede.....
özledim....
lafza dökülmekten korkan sözcükler dilimi ısırırken, bir kez daha sivriltmeliyim dedim kalemin ucunu...yeni bir sayfa...yeni bir sayfaya daha taşmaktı aslında...amacım...dolup dolup boşalmaktı...sevk almaktı bir diğer ünite için...döktüklerimi kağıtta toplamaktı...velhasılı, hazır kırmışken tüm aynaları karşımdaki, daha "cici" bir ben yaratmaktı...film icabı...nerden başlamalı.......
ANLAMAKTAN YORULDUM
ANLATMAK İSTİYORUM
büyük allah nelere kaadir! bir süveyda nasib eylemiş ki kuluna, öyle bir imtihan ediyor ki...isyan desen, değil; haykırış değil...iç aydınlıkların fısıltısı, bir garip şekilde...hayalin içinden hakikati bulup çıkarabilmek için ne güzel bir yol...toprak yol...ömür törpüsü...ne zaman, ne oldu, ne gördüm, ne duydum...diye...insan kendini yoklayamadan...acıklı bir hengamenin tam ortasında...buluyor kendini...yazık...uzatmaya gerek yok ki...
BEN BU ZAMAN DA SENDEYİM
SEN NERDESİN...
#14
Gönderim zamanı 09.01.2007 - 21:09
yandım
yaklaşmaz olaydım
sokulmasaydım
ama böylesine sevilsin bir adam kişi...kathetmiştir, ömrün en uzun, en zor işi...bilmesin varsın kim olduğun...elindeki eldir, sesi sestir duyduğun...
özledim...
başka da dedikodu yok gibi...heyecanlandırmaya yetiyor yinede beyaz sayfalar...
beşeri keyiften soyutlanmış, tadı damakta kalmış cümlelerin hatrına, soyunmamış güzellikleri hapsederken mürekkebim, "neden beyaz", "neden ben" diye haykıran kağıtlara var gücüyle saldıradursun; ben iç hesabımı dışımla topladım...
çok bilinmeyenli denklemlerin, çözüm bulmaz durak bilmez asi çocuğu...bırakın da dilediği kadar batıp çıksın....neşretmek hep güzeldi...varsın acısın....
önüne eğildiğim sensin
önüme eğildiğim
musallada çırpınır gibi
ölüp ölüp dirildiğim...
özgürce sövebilmeliyim ama ben...babam gibi...yazabilmeliyim ağlarken bile, anam gibi...hatta timsah gözyaşları dökmeliyim...dişlerimi göstermeden de uluyabilmeliyim...nefret edemem, kin tutamam, bağıramam ben...daha da derinlere dalmalıyım...yazmalıyım ya, ya okumalıyım...
işte yine, bacaklarından vurulmuş bir fil gibi yığıldım kağıtların üstüne...damlayan her zerre kan, bir harfim; "bir gün, eninde sonunda bir gün..."diye başlayan satır benim olsun...noktayı da büyük üstad, y.kemal koysun.....:
DİNDİRMEZ ANLADIM BUNU HİÇ BİR GÜZEL KIYI
BİR BİTMEYEN SUSUZLUÐA BENZER BU AÐRIYI.......
#15
Gönderim zamanı 09.01.2007 - 21:13
sabahları başka bir ben.. aynaya bakıyorum.. yüzümde sebepsiz bir gülümseme..
gülüyorum
sabah kahvaltıda çay içiyorum.
peynir bile yediğim oluyor bazen.. tabii börek olmazsa..
öğlenleri televiyonun karşısına geçip sigaramı yakıp elime kahvemi alıp tembellik yapmıyorum artık..
neredeyse 2 haftadır kanımda alkol doaşmıyır..
büyor muyum?
dikenlerim bana batamayaak kadar büyüdüm mü?
uzun zamandır ağlamadım. nedense kendimi mutlu hissediyorum..
alışık değilim ben böyle hallere..
özlüyorum eski siyah beyaz günleri..
canımı acıtan, dokununca kanatan dikenlerimi istiyorum ben..
...
..
.
Ya da bu Son;Bahar biter mi ?
#16
Gönderim zamanı 13.01.2007 - 03:35
Bu aynanın karşısında kaç kere yıkandı yüzün....
Ve sesin,
Beyaz aydınlık bir bulut bahardan
Örülmüş hatıralardan....
Bu mesaj kaktüs tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 13.01.2007 - 03:35
#17
Gönderim zamanı 13.01.2007 - 04:30
Zavallı bir günün akşamında ne zengin bir hüzün çöktü ki, satırlara yetişemiyor kalemim...Bir üstadın hüzün yoklamasından ruhuma işleyen artıları da kucağıma alarak, tüm teşbihlerimi döktüm masaya...Hüzün, çok severim ben; hazin bir kelime...Ayrılık gibi, hicran gibi, ama mutluluk gibi de...Bazen bir gözde görürüz onu; bazen bir yüzde...Bazen bulutlarla gelir; bazen lodoslarla...
Özledim.....
Hüzün gözyaşı olur; doğadır, doğaldır...Bazan bir eylül bulutundan dökülüp dilemmalarımıza karışır; bazan bir Kanuni mersiyesinden akıp, güneşlerimizi buharlaştırır...Paramparça olmuş kutsallığımızı kelepçeler ve yazdığımız eski kitapları yeniden mürekkebe bular...Bazen kandil gecelerinin pişmanlıklarına dökülür yüreklelerimizden; secdede ağlayabilme ferahlığı sunar içselimize...Kimi zaman bir bayram sevincinin ardına gizlenen yetimin gözünde acı; kimi vakit tozmaya durmuş gülün yaprağında kırağı sıfatında belli eder kendini...Hani her yerde vardır; aslında çok yakındır bize hüzün....
Şeb-i yeldanın hurşide baksa gözleri dola gelir
diye bitirmek vardı şimdi..
Lakin defterimi kaparsam görünmez olabilir yüzün
En koyu halindeyim coşulası, konumuz "hüzün"...
Hüzün söz olur; yarı yollarda bırakılmış yeminlerin, vaadlerin peçesinden yüz gösterir kimi; kimi bir kağıtcığın kenarına karalanıverir bir ayrılık türküsü niyetine...Kimliği belirsiz bir başka cismin ruha hapsolma anıdır...Dedim ya mutluluktur...Ama bir yörük çocuğunun parmak arasındaki pislik gibi de kokutur ortalığı; illa ki büyüsüne sarar...Ama aç kalmaz hüzün, açıkta bırakmaz.....
Var ya, sabahların kokusuna karışan bir pişmanlığın terennümüdür...Var ya, gecelerin korkusunu damıtan bir şarkının dizesi...Var ya,son nefesine kadar koklamaya doyamayacağın bir ter kokusunun varlığını bilme sanatıdırhüzün...
Muhabbet bir bela şeydir giriftar olmayan bilmez
(iyi geceler )
#18
Gönderim zamanı 13.01.2007 - 04:44
#19
Gönderim zamanı 13.01.2007 - 05:10
Yılların gölgesini taşırken başında, örttü üstüme kurşuni tüllerini hüzün...
Karanlıktı, yalnızlıktı, korkuydu belki ama
En büyük umutlara gebe bıraktı yüzün...
Hani renk olur ya hüzün, çırılçıplak bir ağacın dalında sallanan son yaprağı andırır...Deniz fırtınada köpürürken kanatır ve dalgaların sesine hapsolur, öylece...Ve neden cama vuran her damlada gözümüze sokar gibi açar bacaklarını hüzün.......
"Yüzün" demiş miydim...Hatırlamanın mestliğinde eflatuni bir ırmağın hasret yarasıdır, kederlerin masum çiçeğidir...Sahilde bir gurubdur o, ufukta bir şafak...
Özledim.....
Sevda olunca hüzün, hayalini getirir annelerin, yavruların ve yarların...melankolisini yaşatır sevenlerin,sevgilerin...Kabir üstünde açan zambak kadar berrak ve gökkuşağının en beyaz rengi kadar saydamdır...Pek Güneş görmese de Ay'la arkadaştır...Fuzuli'nin, Galib'in ruhunda felsefe; Karaoğlan'ın, Nedim'in sazında teldir...Gah güle- bülbüle yazılır, gah şeyda tenasübleri ve mecazları ona dillendirilir...Umman gemicilerinin ufuklarında deniz feneridir; imam için minarede olmaktır hüzün....
Hele ki alışkanlık olunca hüzün, her yol dönemecinde dizgin tanımaz bir şahlanış içinde apansız saldırıverir...Gönüllü olunmaz, o tecavüz eder...Kurumuş dudakları hatırlatır, duvarlarda gezen gölgeleri gösterir...Yapışkandır nihayetinde, dili tatlıdır...
Ucu bulunamayan bir yumak, teşhissiz ince hastalık, en tarifsiz bilmecedir hüzün...Çözümsüz, hükümsüzdür.....
Ey ela göz, dantel yüz, zehir zemberek acı söz
Karla karışık yağmur, etme gel, beni çöz!.......
#20
Gönderim zamanı 13.01.2007 - 05:30
Lakin canım arkadaşlarım, bu gece çok canımı yaktı hüzün....
Tam başımı yastığa koymuştum ki...
Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir...
Hüzün, savaş toprağında alnından vurulan bir çocuktur...
Hüzün, kır saçlı dedelerin, buruşuk yüzlü nenelerin incecik sesidir...
Hüzün, Mekke'de gözyaşı dökmektir...
Hüzün, annemin elini öpmektir...
Hüzün, harflere sığmayan, işte böyle sabahlara kadar sürükleyen bir nimet-i ilahidir...Hüzün her hale şükretmenin diğer adıdır...Hüzün seyerandır maverada...Hüzün özleyiştir....
Hüzün ki en ziyade yakışandır bize !!!
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
"DİKENLERİM" sayfasındaki hata |
Siteden Haberler & Görüş ve Düşünceleriniz | Serra |
|
|
23 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 23 ziyaretçi, 0 gizli