İki adam Hollywood´u ve Rock dünyasını korkudan titretiyor. Crowley´in varisi Kenneth Anger ve Şeytan Kilisesi´nin lideri Anton La Vey; Bu inanılmaz yazıda, büyücülerin korkunç savaşının yanısıra , Rolling Stones, Led Zeppelin, Mick Jagger, Jimmy Page, Jayne Mansfield, Charles Manson ve lanetli Kennedy Ailesi gibi isimler yer alıyor. Ve Şeytan Kilisesi´nin içyüzü...
Hollywood ünlülerini tehdit eden, dehşete düşüren felaketler devam ediyor. Genel inanç, bir lanetin varolduğu doğrultusunda; okült araştırmacı Gavin Baddeley, zengin ve ünlü olmanın kaçınılmaz bir bedeli olduğunu söylüyor. Baddeley, söz konusu lanetin hastalıklara, kötü şansa, gözden düşmeye ve hatta ölüme yol açtığını belirtiyor. Wicca yani Cadıcılık inancında olanların tipik inanışına göre, tüm bu lanetler, cadıların yönlendirdiği eski doğa tanrılarının işidir. Wicca´lara göre; birine gönderilen büyü eninde sonunda büyüyü yapana geri döner. Bir diğer görüşe göre ise; bu olay sadece beyaz büyünün, kara büyüye dönüştürülmesiyle gerçekleşir. Lanet, çok eski zamanlardan beri, özellikle karanlık çağlardan bu yana devam ediyor ve nasıl yapıldığı gizleniyor; bilinmeyen bir güç, ünlülerin günahlarından doğan enerjiyi kullanarak onları kolayca lanetliyor.
Büyücülerin savaşı
Lanetle ilgili örneklerin sayısı çoktur ama çoğu geçerli sayılmaz, nedeni yapılan büyülerin çoğunun işe yaramamış olmasıdır. Ünlü Fransız romancı J. K.Huysmans´ın başından geçenler daha ilginçtir; Huysmans Şeytanizm´i incelediği “La Bas” adlı kitabında, şeytana tapanlarla savaşan Abbe Boullan’dan yararlanmıştı. Aristokrat bir araştırmacı olan Stanislas de Guaita ise, aslında Boullan’ın kural tanımayan bir şeytancı olduğunu iddia ediyor ve onunla çalışanları uyarıyordu. Aradaki iddalaşma sonunda bir kan davasına dönüştü ve böylece hikayenin kahramanları laneti de başlatmış oldular. Abbe Boullon Huysmans’a giderek, Guaita’nın şeytana tapan biri olduğunu söyledi. Onu korkutarak, Guaita’ya karşı kışkırttı ve şeytanın büyülerine karşı uyardı. Buna karşın Guaita Boullan´ ölümle lanetledi. Ve sonuçta Boullan bu büyü kavgasının kurbanı oldu. Daha sonra danışmanının iddialarına göre, Boullan kara büyü saldırılarının hedefiydi ve bu kavga astraldı yani görünmeyen ölümüne bir boks maçı yapılıyordu; Ve kara ölüm kuşunun şarkısını dinledikten hemen sonra Boullan 3 Ocak 1893’te öldü. Peki, Boullan, Huysmans’ın dediği gibi lanetin kurbanı mı olmuştu. Boullan mı yoksa Guaita mı şeytana tapıyordu? (yad a ikiside mi?) Boullan öldükten sonra Katolik Kilisesi tarafından aforoz edildi ve kilise onun kendi çocuklarını öldürdüğünü iddia etti. Doğru neydi hala bilinmiyor ama kara büyü iddiaları, olaydan bir süre sonra karanlığa gömülüp unutuldu. Genelde kilise, tüm araştırmacıları şeytanın adamları olarak görür ama elbette ki her araştırmacı şeytanın adamı değildir.
"Büyük Canavar"
Aleister Crowley, 20. Yüzyıl´ın kötü tanınan en ünlü okültistidir, büyüyle yakından ilgiliydi, onun her çeşit uyuşturucu ve seksin kullanıldığı büyü ayinleri yaptığı söyleniyordu. Crowley´in, şeytancı olup olmamasında da hep bir soru işareti vardır ama onun kara büyüyü kullandığı ve bu yüzden "Büyük Canavar" adını aldığı kesindir. Bilindiği kadarıyla, Crowley’in ilk büyü olayı, MacGregor Mathers’ gizli bir Maji tarikatı olan Altın Şafak Grubu´nun (Golden Dawn) lideriydi. Mathers ve Crowley’in ortak noktası çoktu. İkisi de giyim tutkunuydu (Mathers kendini İskoç olarak tanıtmaz, Highland’da bir toprak sahibi olarak gösterirdi). Ve ikisi de egomanyaktı. Crowley aslında önceleri Mathers’in himayesi ve öğretisi altındaydı. Fakat bir gün birbirlerine ters düştüler ve birer tehlike haline geldiler. Aralarındaki çekişme bir çeşit büyü düellosuna dönüştü. Crowley, Mathers’in yanında çalışan orta yaşlı vampir bir kadınla, bir arkadaşlarının evinde tanıştığını ve kadının kendini gençleştirip Crowley’i etkilemeye çalıştığını, bunun Mathers’in işi olduğunu söylüyordu. Anlattığına göre Crowley, bu kadından büyü sayesinde kurtulmuştu. Bunu kendi sözlerinden dinliyoruz; “Önce onu geri çevirdim sonra bana tekrar yaklaştı. Şimdi hiç olmadığı kadar güzeldi. Yaşamı için savaşıyor ve kurbanını arıyordu. Yanıma gelip bana sarıldı ve açık saçık sözlerle kırmızı dudaklarını benimkine yapıştırdı. Böyle yapınca onu kolundan tuttum ve büyücü kadını kendi şeytani istekleri doğrultusunda tokatladım. Birden vampirin kafasının etrafında mavimsi yeşil bir ışık hüzmesi oluştu, sarı lepiska saçları, aniden kirli beyaza dönüştü. O güzel ten buruş buruş oldu, gözlerinin feri söndü. Ayrıca içtiği şaraplardan dolayı teninde lekeler belirdi. 20 yaşındaki genç kız gitmiş yerine altmış yaşında yaşlı bir kadın gelmişti. Lanet okuyarak odadan çıktı.”
Rolling Stones´u mahveden adam;
Crowley’in anlattıkları inanılmazdır ve bu nedenle öyküler gerçeklikten çok uzak görünür. Ama yalancı dahi olsa, yetenekli olduğu kesindir. Ve Crowley, 1947’de karanlıklar içinde, amaçlarını gerçekleştiremeden öldü fakat mirası devralacak kişi hazırdı; varis, Kenneth Anger adında bir Amerikalıydı. Bir zaman sonra, Anton La Vey adlı Şeytan tarikatının lideriyle beraber Hollywood´da ve Rock’n Roll dünyasında ortaya çıktı. Anger ve La Vey adları her zaman bazı karanlık lanet dedikodularıyla birlikte anıldılar. Anger 1932’de doğdu ve bir çocuk oyuncu olarak sayısız filmde oynadı. Hollywood’un altın çağında büyürken anneannesi tarafından büyütüldü. Kostümcü olan metresi, ona bütün perde arkası sırlarını biliyordu. O günler sinemanın altın yıllarıydı.”Hollywood Babylon” adlı kitabında en ünlü sinema sanatçılarının uyuşturucu ve seks olaylarını anlattı. Bu kitaptan sonra kötü bir üne sahip olmasına rağmen filmlerindeki performansı çok iyiydi. Hala iyi bir yönetmen olarak anılır. Anger’in filmlerini farklı kılan, genelde konuların büyü ve diğer mistik ayinlerle ilgili oluşuydu. Crowley, Anger’in en önemli malzemesiydi ve onun şeytani hayalleri, Anger’in filmlerinde Lucifer´in yani şeytanın en önemli imge olmasına neden oldu. 60’ların başdöndürücü girdabı içinde, yeni dinler ve inançlar, Hippi kültüründen sızarak yavaş yavaş yayılıyordu. Tam bu sıralarda Rolling Stones grubu, daha etkili ve farklı bir imaj arıyordu. Kenneth Anger’i buldular ve günahkar film yapımcısının büyülü dünyasına girdiler. Anger’in etkisiyle Stones grubu, daha katılaştı ve garipleşti. Bundan sonra en garip albümleri olan “Their Satanic Majesties´Request-Majesteleri Şeytanın Emirleri”ni doldurdular, daha sonra da “Sympathy for Devil-Şeytana Sempati” adlı albüm çıkardılar.
Şeytanın filmi çekiliyor;
Kim kimi kullanıyordu? Anger, hippi kültüründe yeni bir akımı yaratma fırsatını gördü. Bir çeşit şeytani akımı oluşturabilirdi. Bunun için eski tanrılara, canavarlara inanan insanları bu akımı yaratmak için kullanmayı amaçlıyordu. En çok istediği büyülü bu projeyi gerçekleştirmek için öncelikle “Lucifer´s Rising-Lucifer’in Yükselişi” adlı bir film çekti. Filmde Beezelbub adlı şeytani karakteri oynaması için Rolling Stones’un gitaristi Keith Richards’ı, şeytanı oynaması için ise Mick Jagger’i seçti. Jagger filmin müziklerini bestelemeyi kabul etti, ama filmde oynamayı kibarca reddetti. Bu arada, Anger’le olan ilişkiler sonucunda, kötü şans Rolling Stones’e musallat olmaya başladı. Anger tarafından gerçek bir cadı olarak ilan edilen Stones´un gitaristi Brian Jones aniden anlaşılmaz bir şekilde boğularak öldü. Anger, Jones´un cadı ayinlerinden etkilendiği ilan etti ve Anger üzerindeki şüphe hala sürüyor. 1969’da grup San Francisco yakınlarındaki Altamont´da bedava bir konser düzenledi. Konserin atmosferi, başından beri gergirndi, bir de “Şeytana Sempati” adlı şarkı çalınınca kalabalık birbirine girdi, kaos ve vahşet başladı, üç kişi öldü, yüz kişi yaralandı. Bundan sonra Jagger, Anger’le ilişkisini kesti ve tüm büyü kitaplarını yaktı. Jagger uyarılara daha önceleri kulak assaydı, Kenneth Anger tarafından Lucifer’i oynamak için aday seçildiğinde felaketi tahmin edebilirdi ama farkedemedi. Kenneth’in Jagger´dan önceki seçimi çocuk görünüşlü bir hippi olan Bobby Beausoleil´dı. Anger “Lucifer’in Yükselişi” adlı filmde, Beausoleil’i Lucifer olarak oynattı. Ama genç oyuncu vefalı değildi. Film gösterime girmeden, yönetmenden daha fazla para alabilmek için, ilk kopyaları çalıp yaktı. Anger küplere binmişti, sinirinden bir zamanlar Aleister Crowley’e ait olan asayı ezdi. Beausoleil’e lanetler yağdırarak, büyülü tılsımını taktı. Bir tarafında Beausoleil’in resmi vardı, bir tarafında ise; “Booby Beausoleil Kenneth tarafından iğrenç hastalıklı birine döndürülecek" yazıyordu.
Ve "Led Zeppelin Laneti"
Daha sonra, Anger’in lanetine ve Los Angeles yakınlarında başı belaya giren Beausoleil’e döneceğiz. Ama önce Anger’in diğer ünlü rock gruplarıyla ilişkisine değinelim. Anger’in bir başka Crowley fanatiği olan Led Zeppelin´in gitaristi Jimmy Page ile karşılaşması kaçınılmazdı ve birçok insan bu ilişkinin iyi sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Page Yardbirds Grubundan ayrıldıktan sonra Led Zeppelin’e katıldı ve grubu uluslararası müzik piyasasının en tepesine taşıdı. Birçok yerde, bu inanılmaz yükselişin, sayısız hayranın nedeninin, şeytanla olan ilişkiden kaynaklandığı fısıldanıyordu. Page büyüye olan hayranlığını gizlememişti hatta geçmişte Crowley’in çalışmalarını finanse etmiş ve ona Loch Ness yakınlarında bir ev bile almıştı. Page ve Anger, “Lucifer’in Yükselişi” adlı filme müzik yapmak için bağlantı anlaşmışlardı. Page, öneriyi kabul etti ve hummalı bir çalışmaya girişti. Aylarca süren çalışmalardan sonra beste nihayet bitti. Anger, besteyi dinledikten sonra o kadar hayal kırıklığına uğramıştı ki, Page’ye lanet okudu. Ve bundan sonra grubun işleri, kötüye gitmeye başlayınca ortaya “Led Zeppelin Laneti” dedikoduları çıktı. Bazı garip kazalardan sonra, trajik bir olay gerçekleşti, grubun en genci olan Robert Plant’ın oğlu Korac aniden hastalanıp öldü ve 1980’de grup dağılmadan kısa bir süre önce de, davulcu John Bonham, Page’nin evinde alkol komasına girerek öldü. Page, lanetlendiğini hep reddetti. Ama çok kişi onun büyü merakını pahalı ödediğine hala inanıyor.
Manson ortaya çıkıyor...
1969’a dönelim. Olaylardan sonra, Bobby Beausoleil, Los Aangeles’a gelmişti. Başıboş ve uyuşturucu müptelası olarak mutlu hippilere geri döndü. Ve ilişki kurduğu hippi grubunun liderinin adı Charles Manson’du. Bobby ve Manson etraftaki genç hippi kızlarının ilgisini çekerek mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. Ama bela, Beausoleil’den uzak değildi. Temmuz 1969’da uyuşturucu dağıtımı kötü gitti. Beausoleil’i takip eden bela, Gary Hinman adında bir uyuşturucu dağıtıcısını öldürmesiyle son buldu. Beausoleil, Hinman’ın arabasını sürerken cinayete sebep olmaktan tutuklandı. Eğer bu Anger’in laneti ise, yaradan damlayan ilk kan olacaktı. Katı inançlılara göre iğrenç cinayetleri işleme dürtüsü, bizzat Manson’dan kaynaklanıyordu. Hikaye, Beausoleil’i özleyen kız arkadaşlarının onu kurtaracak bir plan yapmalarıyla devam ediyor. Hinman’ın cinayetine benzeyen birçok başka katliam olduğunda, bütün bunların Beausoleil’in masum olduğunu kanıtlamak için yapıldığı ortaya çıktı. Fakat olaylar, çığrından çıkmaya başlamıştı. 9 Ağustos 1969’da Manson Çetesi içinde yönetmen Roman Polanski’nin karısı Sharon Tate´in de bulunduğu beş kişiyi öldürdüler. İki gün sonra, Manson’un şeytana taptığı dedikoduları yayılmaya başladı. Ama gizem henüz aydınlanmamıştı zira Manson´un ardından da yine Anger çıkacaktı.
Şeytanın Kilises, İncili ve Başrahibi var...
Manson, kendisinin şeytani güçler tarafından bir kukla olarak seçildiğini ya kesin olarak önceden kabullenmişti, ya da hiç bir şeyden haberi yoktu. Ama onu seçen, 1966’da Şeytan Kilisesi adında bir film çeviren Anton La Vey’di. O dönemlerde Anton La Vey’in en yakın arkadaşlarından biri de Kenneth Anger’di. La Vey, hiçbir zaman hippilerin evrensel aşk söylemini ve uyuşturucu alışkanlıklarını sevmemişti. 9 Ağustos 1969 gecesinde “Psidelik Vermin” adını verdiği bir ayinle bütün hippileri lanetledi. Manson katliamının nedeni La Vey’in laneti miydi? Çünkü Manson’un cinayetlerinden sonra halk, hippilere bir çeşit nefret ve şüphe ile bakmaya başladı. Çiçek çocukları hoşgörüsü ve saçmalığı tarihe karıştı. Manson’un yakın arkadaşı olan ve katliamların hepsinde yer alan Susan Atkins, La Vey ile ilişkideydi. Hatta onun sahneye koyduğu bir cadı şovunda vampir-dansçı olarak rol aldı. Karısının trajik ölümünden önce, Polanski karanlık bir film çevirdi. Film, “Rosemary’in Bebeği” adında bir korku filmiydi, filmde Şeytan Kilisesi´ndeki gibi sadece şeytani kültüre ve La Vey´in imajinatif şeytan felsefesine değil, şeytanın ta kendisine yaklaşılıyordu. Bu arada, La Vey´in çevresinde belirsiz bir ün oluşmaya başlamıştı, dışa dönük teatral bir görünüm ve garip bir felsefe dikkat çekiyordu ama içe dönük mucizelerin arkalarda saklandığı ve kilisenin yüce rahibinin kişiliğinde simgeleştirildiği anlatılıyordu. Bu dönemde, La Vey Şeytan Kilisesi´yle yetinmeyip, kendi felsefesini anlatan bir kutsal kitap oluşturdu. Adı "The Satanic Bible-Şeytanın İncili"ydi.
Jayne Mansfiled´in başını kim kopardı?
Kilisenin çırak üyelerinden birisi de dönemin sarışın bombası Jayne Mansfield’di. Fakat Marilyn Monroe´nun fakir bir kopyası olarak kabul ediliyor ve Mansfield’i Hollywood’da hiç kimse ciddiye almıyordu. Şeytan Kilisesi´nin doktrinine göre, sadece agresif ve duyarlı yapısı nedeniyle seçilmemişti. Potansiyel güç kaynağı ve La Vey’in özel danışmanı olarak kutsanmıştı. La Vey, ona rahibe sıfatını da vermişti. Ama bu ilişki, ne yazık ki mutlu bitmedi. Mansfield, uzun süren bir boşanma davasından sonra, Sam Brody adlı kızıl saçlı avukatıyla bir aşk ilişkisine girmişti. Brody, Mansfield’i şeytanla ilgili çalışmalarından ve La Vey’den kıskanmaya başlamıştı, oysa Mansfield’in yaşamında La Vey ve büyü önemli bir yer tutuyordu. Brody bir süre sonra, kıskançlığın verdiği cesaretle La Vey’i bir şarlatan olmakla suçladı. Ve bunun üzerine La Vey, Brody’i öldürecek bir büyü hazırladı, adam bir yıl içinde ölecekti. Bu arada Mansfield’i de uyararak, onunla aynı otomobile binmemesini öğütledi. Fakat, 29 Temmuz 1967 gecesinde New Orleans’a giderlerken, iki sevgili korkunç bir trafik kazasında beraberce öldüler. Mansfield kaza sırasında ön camı kırarak dışarı fırlamış ve motor pervanesinin üzerine düşünce, pervane başını vücudundan kesip fırlatmıştı. La Vey, gazete küpürlerini kesip saklıyordu, bir Alman gazetesinde yayınlanan kendisiyle ilgili bir haberi de kestikten sonra, sayfayı çevirince Jayne Mansfield´in bir fotoğrafı ile karşılaştı, dalgın dalgın baktıktan sonra makasını alarak Mansfield´in kafasını keserek ayırdı.
Büyü sizi de öldürebilir mi!
Elbette, bütün bunlar birer raslantı olarak da tanımlanabilir veya böyle tanımlanmış olabilirler. La Vey mahkemede birini büyü yoluyla öldürmekle suçlanamaz ve yargılanamazdı, kara büyüyle birini öldürmenin kanıtı asla bulunamaz ve hiçbir savcı böyle bir iddiada bulunamazdı. Ayrıca çok uzun süren ve büyük deneyim ve ustalık gerektiren büyü operasyonları yoluyla ölümle lanetlemek ve sonuçta öldürmek, fiziksel basit yollarla düşmanını öldürmekten daha mı kolaydı? Bunun cevabı hayırdır ama Maji yasaları bunu gerektirir. Nedenlerden birisi de kurbanın korkusudur, lanet bu yoldan gerçekleşebilir, üzerine lanet okunan kişi, şüphe altında kalabilir, korkudan hatalar yapabilir, kazalara neden olabilir hatta hastalanır ve sonuçta ölebilir. Nasıl isterseniz öyle düşünebilirsiniz, ister psikolojik bir bozukluk deyin veya gerçek bir bilinmeyen olarak değerlendirin, bilimin ötesindeki anlaşılmaz bir kara gücün bir sonucu olarak da kabul edebilirsiniz ve o zaman ortaya inançla ilgili sayısız soru çıkacaktır. Ama bunlar gerçekten yaşandı, inancınıza göre yorumlayın ve bir sonuç çıkarın. Günlük yaşamda, sorunlarını vahşetle çözmek isteyenlerin sonu bellidir; acı, yıkım ve çoğu zaman da ölüm. Bu yasa okültün alacakaranlık dünyasında daha kesin ve acımasızdır, her lanet eninde sonunda, sahibine geri dönecek ve kendi sonunu hazırlayacaktır.
Lanetli Aileler
Herhangi biri, doğaüstü bir olayı duyduğunda, akla hemen ünlü ailelerin başından geçen öyküler anımsanır. Günümüzde bile, tanınmış ailelerin başına peşpeşe gelen şanssızlıklar ve trajediler, onların peşini bırakmaz gibi görünürler ama bunlar yalnızca kötü birer rastlantıdan ibarettir. Bilinen iki ünlü aile, Kennedy ve Onasis aileleridir, sanki bu iki aile kötü kader müptelalarıdır. Baba Joseph Kennedy, dünyayı kapsayacak bir politik gücü amaçlamıştı ama tüm zenginliğine, gücüne ve başarısına karşın trajedi dizisi çok yakınındaydı. 1944’de büyük oğlu Joe, 29 yaşında bir bombardıman uçağının patlamasıyla öldü, aynı yıl içinde kızı Kathleen’nin aristokrat kocası öldürüldü. Dört yıl sonra, bu kez Kathleen, 1948’de bir uçak kazasının kurbanı oldu. Ve ikinci oğlu John F. Kennedy, 1960’da Amerika Başkanı oldu, ve 1963’de o da lanet in kurbanı oldu. Kardeşi Robert, 1968’de politik kampanyasını sırasında ağabeyi gibi o da suikasta kurban gitti. Aile hakkında çeşitli söylentiler yayıldı, Kennedy ailesi tüm olanlara katlandı; hatta korkunç bir günah suçlamasını dahi hazmettiler; her iki kardeş de zina yapmışlar ve lanetlenmişlerdi, Marilyn Monroe´nun katili olarak da suçlanıyorlardı, sonuçta günaha karşı lanet gerçekleşmişti. Hele en küçük kardeş Edward Kennedy´de arabasıyla genç bir kadın olan kampanya sözcüsünü öldürmekle suçlanınca şüpheler iyice yoğunlaştı; ortada yine bir zina suçlaması ve ölüm vardı, sonuçta Edward Kennedy´inin de başkanlık hayalleri son buldu. Ve lanet, ailenin politik kariyeriyle beraber son bulmadı. 1983’de Robert Kennedy Jr. eroin kullanmakla suçlandı derken küçük kardeşi David yüksek dozda eroinden öldü. Kennedy soyadının laneti belki de bir diğer ünlü aileye taşındı; 1970’lerde Aristotle Onassis, Jackie Kennedy ile evlenince lanetler üst üste geldi, ve belalar birbirini takip etti. Onassis´in işleri kötüye gitmeye başladı, çocukları ardarda öldü, ve 1975’te Onassis de öldü. Mega soprano Maria Callas da Onassis’in uzatmalı sevgilisiydi ve onunda sonu iyi olmadı. Raslantının bu kadarı fazla mı acaba? Neden Kennedy´ler? Bu sorunun cevabı henüz verilmiş değil...
Bu nasıl bir şeytan?
Anton La Vey’in şeytanla ilgili düşüncelerinin ve Şeytan Kilisesi´nde yapılan tanımın ya da La Vey´in "Şeytan İncili"ndeki içeriğin, hıristiyanlıktaki şeytanla hiç ilgisi yoktur. La Vey’in Şeytan Kilisesi, Roma Tanrısı Lucifer’e inanıyor. Lucifer, "Işığın Taşıyıcısı"dır, havanın ruhudur ve aydınlanmanın bedenlenmesidir. Bu şeytan, görüntüsel ve fiziksel bir varlık olmaktan çok yani antromorfik değil, doğa güçlerini simgeleyen bir varlıktır. Hatta bazı resmi kilise rahiplerine göre, bu hareket insanın gizli potansiyelini simgelemektedir, üyeler teşvik ederler geliştirmeye herhangi bir yeteneği onlar olabilirler tarafından üstünlük. Henüz bu hareket alkışlanacak bir olay değildir. Öfkelenince "Yokedici Ayinler" yapılıyor, nefret ve acı vermek Şeytan Kilisesi´nin ibadeti ve La Vey düşüncelerini 9 Şeytansı Kuramda topluyor.
1-Şeytan, hoşgörüyü değil, sakınmayı sunar.
2-Şeytan, ruhsal yaşam rüyalarını değil, yaşam gerçeğini sunar.
3-Şeytan, ikiyüzlülüğü değil, lekelenmemiş aklı simgeler.
4-Şeytan, haketmeyenlere verilen sevgiyi değil, hak edenlere sunulan nezaketi sunar.
5-Şeytan, “sana tokat atana öbür yanağını dön” vecizesini değil, intikamı simgeler.
6-Şeytan, ruhsal vampirlik yerine, sorumluluktan sorumlu olmayı sunar.
7-Şeytan, hayvanlaşan kötü insanları değil, insanı diğer bir hayvanın doğallığında simgeler.
8-Şeytan, davet edilmiş günahları simgeler, ruhsal, mental ve duygusal mutluluğa rehberlik eder.
9-Şeytan, kilisenin size hiç olmadığı kadar yakındır, çünkü, her zaman, her an görevdedir.



ama güzel bi lanet,sevdim ben. napıyorsam,bunu da öğrenmiş olalım die,yapıorum
