Bakmayın siz, ortalıkta adının bu kadar dolaşmasına !
Şarkılarda, şiirlerde, öykülerde el üstünde tutulmasına aldanmayın !
Aslında, bal gibi biliyoruz ki, ortalıklarda gezinmiyor o.
Bazen boynu bükük sırasının gelmesini bekliyor...
Bazen de tepesi atıyor; tehlikeli bir yaratık olup çıkıyor.
Evet, yanılmadınız ; aşktan söz ediyorum.
Aşk....
“Rızasını almadan her türden cinsel eylemin köpüğü haline getirdiğimiz” aşk...
Yerli yersiz her ilişkinin kimlik kartı haline getirilen aşk....
Her çorbaya tuz, her tatlıya süs yapılan aşk...
Ondan söz ediyorum. Çünkü bütün bunlar “hasta ediyor” onu !
Bence siz de fark etmişsinizdir :
Bazen haykırası geliyor aşkın ,
“Sizinki de aşk mı be!.. Almayın adımı ağzınıza !” diye....
Sadık oldukları için ne kadar soluk olduklarını bilmezden gelen çiftlerin ilişkisine adının verilmesine isyan ediyor aşk....
Eğlencede haylaz, işte güçte pek uslu olanların aşkın dünyasında yaşadıklarını sanmalarına kızıyor...
Şarkılarda isyankar, ilişkilerde konformist bir kültürün içinde adının bu kadar sık geçmesine de inanamıyor....
Aşk.....
Onun bir suçu yok bu Pazar yeri kargaşasında...
Zaten ille de aşık olacağız diye, bir şey yok gerçekte !
Aşkın kapısı çalınmaz zaten, bilenler bilir.
O gelirse “Tanrı Misafiri” olarak geliyor....
Sorun başka yerde...
Sorun bizim kendi arzularımızla yüzleşmekten kaçınmamızda....
“Beni Sevme , Baştan Çıkart !” diyebilsek,
hem aşk rahat edecek , hem de biz....
“Beni Sevme, varlığımı onayla ve pohpohla biraz beni; buna çok ihtiyacım var” diyebilsek,
tutku tramvayının çaresiz yolcuları haline gelmeyeceğiz....
Neden diyemiyoruz ?
Çok uzun bir yalan öyküsü bu....
Herkesten çok kendimizi aldattığımız ve bu yüzden kendi başımızı yaktığımız bir yalan kültürünün öyküsü...
Bir bölümüyle insanlık kadar eskiye dayanıyor, bir bölümü de modern kültürün sahtekarlıklarına...
Ama aşk olsun ki, olan aşka oluyor !
Aşkın hem baştan çıkartıcı, hem eğlendirici, hem rahatlatıcı,
hem gönül alıcı olmasını istiyoruz. ( İnsaf!)
Aşk hem hırsız hem polis olsun istiyoruz.
İstiyoruz ki, hem efendinin kırbacı hem de kölenin tasması olsun aşk.
Olmuyor, olamıyor tabii.
Aşk bu kadar yükü kaldırır mı diye sormak hiç işimize gelmiyor.
Oysa Hamlet’i hatırlayın içini kemiren kuşkuyu saklamak için aşıkmış numarası yapıyordu da, Kral yutmamıştı.
Şöyle demişti Kral :
“Aşk mı bu? Hayır aşk değil içini kemiren,
söylediklerinde pek düzen yok ama,
Çılgınlığa benzer bir şey de yok !...”
Peki söyleyin bakalım ;
bizim muhasebeci titizliğiyle kurulmuş, korkulara ve kurallara teslim olmuş dünyamızda bu sözde “çılgınlığa” ne kadar yer var ?
Yani....
Hepimiz yanlış yazılmış bir senaryonun figüranlarıyız.
Tamam, filmin kapalı gişe oynadığı doğru !
Fakat şu da bir gerçek ki, salondan çıkanlar arasında filmi beğenen tek kişi yok !....
