

Sevgili Günsüz.
#321
Posted 06.10.2006 - 23:15
Kargaya benzer sesiyle,kırlangıcı araması,
Amatör baykuşun sağır geceye her zamanki gibi şahit olması,
Bir elinde kemanı,farazi uduyla gökyüzüne kanat çırpması kartalın,
Çöplüklerde leş yiyen kuşları,
Dün gibi aklımda denizin efendisi martıları,
Kırsın zincirleri kafesteki kanaryası,sakası,
Susuz çöllerin efendi akbabası,
Delirircesine bedeninden,bir sarp kayaya, bir de uzatılan insan koluna konmasını bilen atmacası,
Yağmur altında kaldığımda,sonbaharda evimin bacasına veda eden leyleği,
Ulan şimdi nerden geldiniz aklıma bilmem,
Kim sıçtı penceremin camına.
Şiir bölümüne yakışmadığını bildiğim için ve bu kirli düşünceyi ancak senin sayfanda pisletebilirdim sevgili günsüz. Anlayacağın seninle,kendim arasında seçim yaptım. Ve kendim kazandı.
Bir dostum zamanın birinde ey bulutsuzluk
- Kendini beğeniyormusun?
sorusuna,hiç düşünmeden o zamanın anlık psikolojisiyle ki o zamanlar yavaştan dayımın ilk 5 sayfasının yaprakları kopmuş olan john steinbeck'in " Bitmeyen Kavga" kitabıyla hafiften kom'u bilmeyen ekonomik anlamda sosyalist düşüncesiyle HAYIR cevabını vermiştim. Öyle ya halkın kötü durumdan muzdarip hali vakti iyi birinin,güzelim hayatını berbat edecek kadar alçalması paylaşmak değilmidir. Bende öyle yapmalıydım. Sonra Nihat Behram'ın " Dar Ağacında Üç Fidan " kitabıyla,ülkenin en güzel üniversitesinde okuyan,babasının bakkaliyesiyle gurur duyacağına, sosyalist düşüncesi sebebiyle bakkaliyeyi,kar güden sömürgeci gözüyle görmektiydi Deniz Gezmiş. Anladım ki; Bir insan kendini beğenmiş olması ülkenin en güzel üniversitesinden mezun olup,memleketin önemli kademelerine gelip kendine dair bir şeyler ortaya dökmesiydi. O kendini beğenmek yerine başkasının derdine düştü. Çünkü kendini beğenmek egonun birinci derecesiydi.
Sonra dostuma gülmeme biraz pişkinlik,biraz da ukalalık katarak ağzından doğru şıkkı işaretlediğimi tescillemesini bekliyordum ki,
arkadaşım birden;
- İyi düşün bulutsuzluk dostum. Demesiyle irkildim.
O günden sonra Mistizim ile ilk tanışıklığım Paulo Coelho " Simyacı " düşünmeme sebeb oldu. Bilim-Kurgu dergilerinin kesmediği dönemde " Çağrı " kitabıyla büyülendiğim Stephen King'in kitaplarının ardı arkası gelirken,derdime Hollywood züppeleri yetişti. Bkz. “ Yeşil Yol” u paraya tercih etmişti ki bilim-kurgu resmetmezdi gözlere,sadece zihin gözüyle görebilmeyi öğretmeliydi ve biliyor musunuz filmdeki fare ölüyordu kitabında. Sonra okul yıllarında sisteme yaranma mecburiyetiyle Cengiz Aymatov’u okumak zorunda kaldım. Ne zaman geriye dönüp baksam Aymatov’un “ Bir Ömür Asra Bedel” i hayatımı da etkisini görürüm. Hatta kitabın bir bölümünde durup,dururken Deniz Gezmiş’in haybeye bu mücadeleye giriştiği aklıma gelir hep, ( dip not: Kitabın,her hangi bir konusu dahilinde değildir Deniz’i anımsatma meselesi )
Sonra arkadaş çevremin karşıtlığı olmadığını öğrendim. Etrafımda tartışacak bir insan bulamadığım aynı düşünce,kahretsin kurguyu bırakalı çok oldu ama bilginin tozu halen üzerimdeydi ve ben en kısa zamanda bildiklerimi sorgulayacak benim dışımda bir gruba dahil olmalıydım. Böyle bir zamanda Hekimoğlu İsmail “ Minyeli Abdullah “ kitabıyla,sosyalist düşünce ekonomisini yıkılıyordu beynimde. Lenin’in “ Emperyalizm” adlı kitabı ile eş değer taşımaktaydı bu kitap,hatta katıksız önyargıdan ayrı düşünüldüğünde Harun Karadeniz’in “ Kapitalsiz Kapitalistler” ve Leo Hupermann’ın “ Sosyalizm’in Alfabesi” kitabından alıntı olduğunu da düşünmeye başlamıştım. Ön yargıdan ne kadar uzak olursan bilgi de o kadar kısık sesli geliyordu. Anladım ki ön yargı gerekiyordu mutlak doğruyu bulmak için ve kendisiyle çelişmesiyle de bunun imkansız olduğu hususu da tek mutlak doğrusuydu. Tabi bu Friedrich Nietzsche’in “ Bir ruhbilimcinin yazıları” kitabıyla da pekişti. Bana ait olan bir fikrin gururunu yaşarken Turgunyev’in “ Babalar ve Oğullar” adlı kitabıyla da hiçlik içinde çatal,bıçağın yokluğu gibi gözle görmediğimiz hiçbirşeye de inanmamanın zincirini kırıyordu Bazarov,aşk’a inanmayan bir gencin zengin bir dul’a aşık olmasıyla da olmak istediği hiçlik duygusu,aşk’a yenik düşüyordu. Hiç olmak uğruna verilen uğraş kendinden kaçmak yerine,kendini bulmak olarak değiştirilmişti lugatımda, Necip Fazıl Kısakürek’in “ Çöle inen Nur” eseri de boşluğumda, inanmadığım kader,gözümün içine sokar gibi uzatıldı önüme. Bugün bana ait bir lisan vardı artık. Uzakta görmek istemediklerimi yamacıma dolayıp,etrafı dikenli yalnızlığa atıp,kapadım kendimi bulmak için bu koca ülkeye. O zamandan bu zamana katedilen yolun içinde düşüp-kalkmakla birlikte doğru yolda ilerlediğim hususundaki içsel huzurun peşinden sürüklenip dururum. Belki daha çok anlatılacak şey vardı. Gizimde kalsın istediklerimi henüz olgunluğa ulaşmayan literatürümle kendime saklayıp,yine seni sana bırakıyorum sevgili günsüz.
Belki Orhan Pamuğun “ Yeni Hayatın’da ki kahramanın intihar amacıyla sürekli otobüs yolculuğu yapacak kadar metanetli değildim. Belki de kendime verdiğim önemin en büyük kanıtı idi otobüs yolculuklarında şarampolden uçma ihtimaliyle otobüs yolculuklarına çıkmaya cesaret edememem. Belki de ………
Kısa günden bana kalan “evet kendimi deli gibi seviyor olmam” la bitiyordu cevabım. Ne yazık ki sorunun muhatabı ben olduğum için arkadaşım gerekli sabrı göstermeyip ortalıktan kayboldu.
Saygılar özümüzdeki yabancılara.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#322
Posted 07.10.2006 - 17:39
Birazdan burdasın.. 2-3 saat sonra.. 2-3 saat.. 8 ayın yanında nedir ki ?? .. Ama qeçmio işte..
Kollarım hazır, seni sarmak için.. Yemekler hazır, hem de en sewdiklerin.. Heyecanım tam da yerli yerinde.. içim içime sığmıo.. Gözyaşlarım hazır, bu kez sewinçten akmak için.. Ama zaman.. beklio.. Seni o kadar çok özledim ki.. 2-3 saat kaldı.. ama qeçmio işte..
Hasretlik çok kötüymüş.. Geçmeyen zaman bunu öğretio.. kafanın üzerine bastırarak, beynine türlü hatıraları sokarak.. kalbini titreterek.. qözyaşlarını olur olmaz akıtarak.. Seni o kadar çok özledim ki... 2- 3 saat kaldı.. ama qeçmio işte..
2-3 saat.. qelmene.. yanımda olmana.. canım, bitanem, en önemli warlığım, Yalçın'ım, bitanecik kardeşim.. Seni o kadar çok özledim ki.. 2 - 3 saat.. hady qeç..
If i could take away the pain off my past
If i had another chance i would do just that
I'd qive anythinq jus' to qo riqht back
#323
Posted 13.10.2006 - 23:29
Yarım kalmış bir şiir de sen ve ben
Senin dışında gelişen zamanda ben
Benim unutkanlığımda sen
Yalnız kalmaktan korktuğumuzda,
inatla ağız birliği edilmişcesine söylenen titremelerde
Sen ve Ben...
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#324
Posted 13.10.2006 - 23:32
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#325
Posted 14.10.2006 - 00:27
Günler su gibi akıp geçiyor olric'im.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#326
Posted 23.10.2006 - 18:21
Uzun bir süre sonra akla gelen acı bir tebessümdür kahrolası kelimeler.
Oysa ağzımda bahanesiyle birlikte emerek türlü şekiller verdiğim bayram şekeri,geleceğe dair bir başka kutsal güne ertelenmiş bahanelere hiç de benzemiyordu.
Düşün gölgesindeki rengin buseye benzer bir halidir rezilce koşurturmacalar ve sahte memnun oldum mimikleri de bunun en büyük kanıtıdır.
Değişmeyen sadece gözler. Ya da değiştirilemeyen.
Belki en büyük acemiliğimiz,belki de yeteneksizliğimizi ayyuka çıktığı sahte bir orta oyunun aldatmacasıdır kaçışlarımız.
Alt alta yazıldığında mahalle sakinlerinin suskunluğunu bozması kadar etki bırakıyordu,okunduğunda bu düşünceler.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#327
Posted 24.10.2006 - 17:05
Bügünden yarına
Evet,evet bunun adı zaman.
Az kaldı olric. Biraz daha sebat.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#328
Posted 24.10.2006 - 17:07
Başkalaşan insanlar!
Yine de sebat inatla.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#329
Posted 24.10.2006 - 17:13
Semaya çıkmak için ol'mak.
Olmak için sebat ve %100 etkenli bir insiyatif.
Sebat etmek içinde yeniden doğmak gerekir.
Bu koşuşturmacada yitirilen zamanı farketmek mümkün değil sevgili günsüz.
Farkedilmeyen insanlar!
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#330
Posted 27.10.2006 - 23:51
Utanacak yüzüm bile yok kahretsin!
10 ar dakika arayla paltolarını değiştirdiklerini göremeden yoluma koyuldum tekrar.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#331
Posted 27.10.2006 - 23:59
Keşke başka bir enlemde doğabilme şansım olsaydı.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#332
Posted 28.10.2006 - 00:05
Doğmama şansımızı irdeleyebilitemiz olmadığı gibi edindimiz ruhuda başka bir enleme taşıma şansımız yok.. Başka bir hayat seçemediğimiz gibi varolanı da değiştiremeyiz..Keşke başka bir enlemde doğabilme şansım olsaydı.
#333
Posted 28.10.2006 - 00:13
Büyüdük asamadım halen özlemeyi.
Keşke dedik kusurumuzla gölgem affeyle ;=)
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#334
Posted 28.10.2006 - 00:23
Kusruma bakma ukalalığım üstümde

#335
Posted 28.10.2006 - 12:58
#336
Posted 28.10.2006 - 14:09
<º))))><><((((º>
#337
Posted 02.11.2006 - 23:59
Açık denizlerin hatrı,içinde boğulan insanların son kulaçlarıyla yine son bulurken. Ben bir başkasının derdine akıl yoruyordum. Biliyorum son tesellin benim. İstemeyerek de olsa kucakladığın bu şahsın, bahsedilen yere gitmiş gibi ahkam kesmesi katlanılır bir durum değildir. Yine de sana sarılmak için yaptığım onca rezillik yalanlarımı biraz olsun yakışıklı yapar.
An itibariyle kanımın donduğu noktada, başa dönecek olursak sevgili günsüz. Sessiz gidişlerin tek tesellisi yaranın kabuk bağlamasıdır. El yordamıyla yokladığında yaranı, ya elinde kalır unutmamak için anı yaparsın kendine,ya da tamamiyle içine girer her yalnızlığında hissedersin. Tek gerçeği buranın da ortası yok sevgili günsüz.
Bir zaman sonra... İsmin okunmadıkça unutulursun hatırı saydığın ağızlarda.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#338
Posted 03.11.2006 - 00:10
Herşey de değil hiçbirşey kadar.
Ne sen bana kalırsın,birlikte can verecek kadar
Ne de son kez uğurlanır sevgili bilindik otogardan.
Mümkündür imkansız aşkların tesellisi
Berberinde kalınca ve altı çizili ihanet
Güneşe amors vuran voltalı adımlar
Ve kısa bir hikayenin kahramanıyla birlikte yine rezil bir şiirimdesin sevgili günsüz.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
#339
Posted 10.11.2006 - 20:17
Her satırın bir sonu vardır hiç bir bir cümle yerini bulamayacak ne yazık,
Hasretine hiç bir prangam olmadı şiir yazabileceğim,gerçi şaiir de olmak istiyordum
sonrasında bir kaç mektup kimin yazdığını bilmeden gönderilen,akılsız başım yine eskiye dönüyor aynı duman gözlerimde tütüyor kahretsin, isyan yakın en kısa zamanda çekip gitmek gerekiyor seni anlatan uzun cümlelerden.
Beyninde ki fahişelere inat kazanabileceğin en güzel miskete karşılık yazıyorum.
Bahsi geçmeden hiç olmadan, hiç bir şey olamayacağının.
Ölüden sonra okunan bir dua (bana küfürmü ediyor sanırım) içinde titrediğim bir ölüm (ölmeden ölmek)sanırım son yazdıklarım yukarıdakilere pek uygun gitmedi özürdilerim kendimden (ben değil).
#340
Posted 11.11.2006 - 15:11
Saatin bilmem kaç olduğu,Samsun-Erzurum otobüslerin kalkış saatini kaçırmak ile kaçırmama arasında gidip-gelen bir zaman diliminde otobüsün yanında belirmiştim. Allahtan ailem benim gibi zamana duyarsız değillerdi. Hatta o kadar duyarlılardı ki otobüsün kalkış saatinden epey süre öncesinden otogarda yerimizi almıştık. Aslına bakarsanız bu zamana karşı duyarlılıklarından çok benden kurtulmanın aceleci telaşıydı. ( sanırım ) El öpme,kendime iyi davranacağıma dair verilen sözler,otobüsün belirlenen yere ulaştığında ki bu hangi saat olursa olsun arayacağıma dair telkinleri aldıktan sonra otobüsün içinde buldum kendimi. Otobüs hareket ediyordu ve son el sallamalar,gözyaşları... Tabi o an arkamdan sallanan mendili göremediysem de,iyimserliğimi kaybetmedim. Bir kaç eski devrimci arkadaşımın olur-olmaz yumruk sıkmaları,( el hareketiyle ayıp oluyor arkadaşlar demem de nafile sonuçla bitti ). Neyse ki otobüs gardan çıkıyor ve yoluna koyuluyordu hayat gibi aynı. Tabi biraz sonra başıma gelecekleri tahmin edemezdim.
Sevgili günsüz o dünyalının yanıma oturuncaya kadar,bir arkadaşımın da kulağını çınlatayım uyuyacaktım ama hikaye böyle değildi. Otobüs gardan bir kaç yüz metre uzaklaşmıştı ki,plakasını hala beynimde kazıdığım 55 TA ... plakalı bir toros otobüsün önüne geçerek sağ sinyal ikazı veriyordu. Böylesi otobüs yolculuklarına alışık olduğumdan duyarsız bir tavır sergiledim diğer yolcular gibi. Bir yolcu otobüsünü kaçırmış,bir başka araba ile deli danalar gibi otobüsün peşine düşmüş, büyük bir komutan edasıyla yokuş yukarı durduğu otobüsün 26 nolu koltuğuna yerleşmişti ki,bende 27 nolu koltuğu henüz yeni ısıtmıştım. Karşılıklı selamlaşmanın ardından,mahcubiyet içinde ( aslında hiç de gerek yoktu buna ) otobüsü kaçırma sebeplerini kısa ve öz bir şekilde anlattı. Düşünün ki toplam 100 sayfayı bulan Leo Huperman'ın sosyalizmin alfebesi bile bu abimizin yersiz açıklamasından daha kısa bir hal alıyordu. Kendince kısa,bana kalır bir yanı olmayan o çılgın açıklamadan sonra şoför henüz bir başka ilçeye geçmeden ikinci sigarasını yakıyordu Orhan Gencebay'ın Ahu gözlüm şarkısını bahane ederek. Anlayacağınız Süleyman Demirel'in deyişiyle yollar yürümekle bitmezdi. Geveze bir insanla yolculuk hiç çekilmezdi kendimden birşeyler katarak bu sözü içimden bir kez daha yeniledim. Otobüse binmeden önce öyle temiz,öyle istekli bir ruh halindeydim ki,o ruh halinin yerini karamsarlık ve başkaca planlar almıştı artık. Hatta ilk molada otobüsü kaçırmayı bile göze almama sebep olan bu adamın yaptıkları anlatılacak gibi değildi. Ardı arkası kesilmeyen sorular. Sanki adam karar vermiş benimle aynı mezara girmeye. Belki kelimelerin yetersiz kaldığını anlamak için bu da gelmeliydi başıma dedirten 15 saate yakın yolculukta. Bir ara karşılığı olmayan soruların yerine,kendisine oradan-buradan sorular sorarak cevaplamasını sağlamayı düşündüm. Lakin ne mümkün. Başında da belirttiğim gibi sevgili günsüz bir sorunun hayatımızda gereğinden fazla cevapları ile karşılaşma tehdidiyle baş başaydım. İkinci bir çözüm ise yanımda oturan azmanın konuştuklarını dinliyormuş gibi yaparak gözleri açık öteki dünyaya göçmek idi. Ne mümkün azman bu hususta da tecrübeli. O an anladım ki benim gibi ne cengaverler yitik gitmişti otobüs yolculuklarında. Adam o kadar kurnazdı ki söylediklerini benim dinlediğimden emin olması için. Haksız mıyım kardeşim? Sen olsan ne yapardın? Gibi sorularla üzerimde soğuk duş etkisi bırakıyordu. Aslına bakarsan sevgili günsüz bu otobüs canavarı kendisine göstermiş olduğum nezaketin sağlam bir temelle bağdaştığını anlamış olacak ki,üstüme geldikçe geliyordu. Ben de istifimi bozmuyor,istek dışı gülümsemememle,başımı sıkıntıya sokmadan nasıl atlatabilir bu durumdan diye düşünüyordum. Bir ara Moloz Ali’nin “ derviş dervişin arkasına sırayla geçirmiş” sözü geldi aklıma. Tabi bu söz moloz Ali’ye ait değildi ama onunla bağdaşmıştı artık aynı hayat gibi. O sıra zor attım otobüsten kendimi Ordu-Giresun yolu arasındaki dinlenme tesislerine. Kendimi tek kale oynamaya alışmış deplasman takımının futbolcusuna benzettim. Ve ikinci yarıya çıkmamak için şoföre yalvarmayı bile düşündüm. Tanrının sopası yok,yüzüne karşı gerçekleri dile getiremediğim şahıs,molada da yakamı bırakmadı. ( Ya de get, bak denizdeki atıklarla mücadele eden canlılar var. Git onları kurtar. Bırak peşimi. Ölmek istiyorum ben. Tabi bunları içimden söylediğimi parantez içinde belirtmemden anlamışsındır sevgili günsüz )
Sevgili günsüz molada olanları anlatmayacağım. Çünkü bugünümün dünden bir farkı yok misali,yolculuk sırasındaki tatlı baygınlık molada da sürdü. ( Ha gayret olum bulut,şunun şurasında Trabzon’a 3 saat kaldı. ) Mola bitimini ciyak sesli bir bayanın ağzından duymak.Bu yolculuğun cidden deneme aşamasının doruk noktasında olduğum hususu hasıl oldu bende. 27 nolu koltuğa istemez adımlarla yürürken,acaba başkaca boş koltuk var mı diye gözlerimi kırpmıyordum. Tabi bunlar düşünceden öteye gitmiyordu ( aynı hayat gibi ) Çünkü düşüncelerimin teoriye geçmemesi insanın neden düşündüğü sorusunu getirir akla.
Not: Bu durumu anlatamamam, an’lık ruh halimin acemiliğidir sevgili günsüz.
Kısa ve öz bir şekilde boş koltuk bulamadan,içte etken bir üzüntü,dış çehremde edilgen bir gülümseme bırakarak adamın yanına oturdum.
Baygın sohbet,otobüsün azami süratından daha hızlı ilerlemekteydi ki. Adamın ağzından çıkan kelimeler iki kere Erzurum’a gider-gelirdi. Ve biz halen Giresun’a varmamıştık. Bir süre sonra ( işte hayatın odak noktası ) adamın ağzından çıkan kelimeler bana şiir gibi gelmeye başladı. İlk molada otobüsü kaçırmayı düşünen beni, bir başka telaş sarmıştı ki bu telaş adama olan duygularımı değerlendirmemi zorunlu bırakıyordu. Adam konuştukça gözlerinin içine bakıyor ve kaçırmıyordum gözlerimi gözlerinden ve derinliklerine inmeye çalışıyordum. Gözbebeklerinde izafi duruş,içindeki çaresizlik,kendisinin aslında düşündüğüm gibi çenebaz biri olmadığı gerçeğine inandırıyordu. Sonrasında, ardı sıra belkileri sıralamaya başladım. Belki de eşine karşı,iş yerinde patronuna karşı,toplumsal normun yani bir davranışta kontrol mekanizmasının mevcut toplum tarafından belirleyici olmasına alışık olmayan bastırma eylemi ve benim gibi (hiç)lere yön değiştirmesiyle kendini ancak bu şekilde ifade edebilmesi. Belki de hep dinleme modunda,bildiklerini dile getirecek bir ortamın eksikliği, 26 nolu koltuğa oturduğunda giderebileceğini öğrenmişti. Daha sonra bunları neden daha önce düşünmedim diye kendime kızdım. Lakin aklımda halen cevaplanması gereken bir soru vardı. Neden içindeki birikimleri dışarıya vuracağı insanları otobüs yolculuğunda seçiyordu. İçimdeki ses yankı yapmış olacak ki,adam birden bana döndü. Ve “ Dereyi geçerken at değiştirilmez. “ dedi yarım ağızla.
Muavin konuşuyor : Sayın yolcular sıkıntılı bir yolculuk geçirmiş olabilirsiniz. Tabi buna bir de alışkanlığınıza da katabilirsiniz. Yine de, her zaman ki saatte erzurum’a gelmiş bulunmaktayız. Biz de isterdik ki tek koltuklarda kimsenin,kimseyle muhatap olmadan yolculuklarını bitirsin. Lakin bize bir yol hikayesi gerekiyordu yorgunluğumuzu üstümüzden atmamız için,şimdi siz evlerinize dağılacaksınız. Biz tekrar bilindik yolları sizin sıkıntınız ve alışkanlığınızı da katarak video da izleyip ah bu insanlar her durumda şikayet edebiliyor deyip,Orhan Genceay’ın Ahu gözlüm şarkısına bir sigara saracağız. Firmamızı tercih ettiğiniz için de ayrıca teşekkürler.
Edited by Bulutsuzluk, 11.11.2006 - 15:18.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...
Similar Topics
Topic | Forum | Started By | Stats | Last Post Info | |
---|---|---|---|---|---|
Murat Boz / Öldür Beni Sevgilim |
Yerli Videolar | hüfyaa |
|
![]()
|
|
2019 Sevgili Saati Modelleri |
Çeşitli Videolar | hüfyaa |
|
![]()
|
|
Terk Eden Sevgili Destanı |
Geyik | hüfyaa |
|
![]()
|
|
Sevgili bulamayınca robotla evlendi |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
![]()
|
|
Sevgililer Günü'nde Sürpriz Evlilik Teklifi |
Çeşitli Videolar | hüfyaa |
|
![]()
|
12 user(s) are reading this topic
0 members, 12 guests, 0 anonymous users