http://taslak.imamin.../?p=10#comments
Elbette suçlamaların odağında yer alan isim, kişi ve kurumların Fethullahçı olup olmadığını bilmiyoruz Ancak var olan duruma bakarak söylersek Ergenekon soruşturması ve davasının, AKPnin özgürlükleri kısıtlamak için kullandığı bir araç olduğu tespiti yanlış olmaz. Bu soruşturma ve dava süreci aynı zamanda emniyet teşkilatını kontrol altında bulunduran Gülen cemaatinin gücünü, soruşturmaya dâhil edilmeye çalışılarak bertaraf edilmeye çalışan kimi rakiplerine (ÇYDD, ÇEV) bakarak kurs ve bursların da dâhil olduğu eğitim pazarındaki tekelini koruma iradesini ve pastadan aldığı dilim giderek daha da büyüyen mali gücünü de yansıtması bakımından önem taşıyor.
..
AKP iktidarıyla birlikte yürütülen ve Türkiyede bir derin devlet temizliği yapıldığına inanmamız istenen Ergenekon
soruşturmalarının bugün itibarıyla geldiği nokta devletin bağırsak temizliğinden çok 28 Şubatın rövanşıdır aslında. İlginç olan ise bu rövanşist operasyon ve soruşturumaları yürütenlere yönelik Fetullahçılık suçlamaları yapılmasıdır.
..
Siyasal alanda ağırlığını ve demokrasi üzerindeki gölgesini fazlasıyla hissettiren ordunun en büyük desteği aldığı o dönem medyasının yaptığı haberlerle ülkede adeta cadı avı başlatılmıştı. Tıpkı bugünlerde, sistemin işine gelmediği herkesin Ergenekoncu olarak fişlenmesine benzer bir şekilde siyasetçisinden, öğretmenine, bürokratından, sermaye sahibine kadar herkes şeriatçı, tarikatçı ya da cemaatçi olmakla suçlanıyor bu suçlamalarda yürütülen psikolojik savaş unsurlarıyla destekleniyordu.
..
Burs alanında cemaatin hem ideolojik olarak karşısında duran, hem de rakibi olan en büyük yapı da kuşkusuz ki Çağdaş Eğitim Vakfı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğiydi.
..
Yükselin ayağı planlı bir tezgâhla kaydırıldı. Bu yapılırken, yine Gülen cemaatinin hedefinde olduğu kuşku götürmeyen ÇEV de, bu planlı tezgâhtan payına düşeni aldı. Bir taşla iki kuş vurulmuştu. Hem cemaatin burs alanındaki en büyük rakibi hem de cemaatin lideri Gülenin yargılandığı davanın savcısı kamuoyu önünde itibarsızlaştırılıyordu. Gelinen noktada zaten şimdi hem ÇEV hem de ÇYDD Ergenekoncu olmakla suçlanıyor.
..
Neden kendisine böyle bir şantaj yapılmak istendiğini de Nuh Mete Yüksel Stara şöyle açıklıyor: İrticaya karşı yürüttüğüm inceleme ve soruşturmalar, beni onlara hedef yaptı. Ama bunları da aşacağım. Beni montaj seks kasetiyle vurmaya çalıştılar. Bunların hesabı da, yapanlardan sorulacak.
..
AKP iktidarıyla demokrasinin geleceğine inanan hayaller kuran kimi aklı evvellerin, cemaatinin desteğiyle de yürütülen Ergenekon soruşturmaları vesilesiyle askerin geriletmesini de sağladığı için neredeyse demokrasi kahramanı ilan ettikleri Gülenin, 1980 darbesine de bu kadar sevinmesinin ardındaki neden kuşkusuz ki önünün açıldığını görmektendi. Hoca Efenedi, daha sonra kendisine düşman olacak askerin boşalttığı meydanda eğitim hamlesini de başlatır böylece. Dini hassasiyetleri kullanıp, Çocuklarınızı bedava ve millî değerlerinize bağlı olarak okutmak istiyorsanız bize verin‛ ajitasyonuyla alıp şimdi her biri Türkiyeyi yönetenlerin arasında olan kadrolarının yetişmesini sağlar.
..
AKPnin ikinci kez tek başına iktidar koltuğuna oturmasından sonra başlatılan Ergenekon soruşturmaları sırasında ordunun birbiri ardına ortaya çıkan darbe planlarıyla TSKnin halk nezdindeki itibarı yerlerde sürünmeye başlamıştı. İtirazlara ve muhalefetlere rağmen kararlı bir şekilde yürütülen ve bir noktadan sonra eleştirilemez hale gelen Ergenekon soruşturmalarına en çok sevinen kesim kuşkusuz ki cemaat yanlılarıydı. TSK o güne dek görülmemiş biçimde eleştiriliyor, haklı olarak her türlü hukuksuzluğu sorgulanabiliyordu. Liderleri Gülenin, 28 Şubat darbesi sırasında ordunun yanında saf tuttuğunu unutan‛ cemaatin kalemşorları da her fırsatta 28 Şubatta nasıl mağdur olduklarından dem vuruyordu.
..
Erbakana rağmen kurulan bu partinin iktidar olmasında, İslamcı hareketin devlet içerisinde örgütlenerek iktidarı ele geçirme stratejisinin en iyi uygulayıcılarından olan Gülen cemaatinin verdiği destek önemli bir rol oynadı. AKPnin iktidara gelmesini ve sonraki seçimlerde iktidarda kalmasını sağlayacak cemaat oylarına duyduğu ihtiyaç, cemaatin de devlet kadrolarında örgütlenmesini sağlayacak iktidara olan ihtiyaçla birleşince bu pragmatik çıkar ilişkisi devletin idari yapısında yıllardır süregelen örgütlenmenin AKP iktidarıyla hızlanmasını da sağladı. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal alanda da aktif olan cemaat üyelerinin ilişkileriyle de kamusal alanda daha fazla görünür olan Gülen cemaati, Ergenekon soruşturmalarının en olumlu sonucu olarak askerin demokratik siyaset alanından kısmen de olsa çekilmesinin yarattığı boşluğu da değerlendirerek son yıllarda Türkiyenin iç politikasında ciddi bir etkinliği olan bir güç haline geldi. AKP iktidarının sistem içerisinde örgütlenmede ciddi bir avantaj yarattığı İslamcı akımlar bütün bakanlıklarda kadrolaşmasını en tepeden en alta kadar tamamladı. Başta Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlığı olmak üzere Sağlık, Ulaştırma, Bayındırlık, Tarım ve Köyişleri ve hatta son dönemde sol gelenekten gelen Ertuğrul Günayın başında bulunduğu Kültür Bakanlığı ile bunlara ait bütün genel müdürlüklerin, bölge ve il müdürlüklerinin çok önemli bir kesimi değiştirildi. Atananların tamamı İslamcı gelenekten gelen kadrolardı. Yapılan tasfiyelerle gönderilenlerin yerine gelenler ise geçmiş dönemlerde İslamcı oldukları iddiasıyla görevden alınan bürokrat ve memurlardı.
..
Askerin öfkesini çeken bu kararın ardından Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, adını vererek Güleni hedef gösterdi ve gıyabi tutuklama kararının iptal edilmesini cemaatin yargıya sızması olarak değerlendirdi.
..
Yabancı görevlinin verdiği bilgiye göre; Hüseyin Baybaşin, 1998′de Hollanda polisiyle işbirliği sonucu kendisini 105 kilo eroin ve 5 kilo esrar, ayrıca silahlarla yakalatan ve 18 yıl (sonradan müeebbete çevrildi) hapis cezası almasına neden olan Emin Arslandan intikam almak istemektedir. Bu oyun başarılı olursa Baybaşin hakkında mahkumiyet kararının düşeceği hesap edilmektedir!
Yabancı görevli ayrıca Baybaşinin hedef aldığı kişilerle (Emin Arslan ve İsmail Çalışkan) ilgili olarak medya, siyaset ve bürokrasi içinde karalama kampanyası düzenlenebileceğini de aktarır.
..
Gürültü koparacağı düşünülse de ne ertesi gün, ne de sonrasında kimse bu Sabri Uzundan mektup‛ başlıklı bu yazı ve içeriğinde anlatılanlar üzerine kalem oynatmadı. Haber yapmadı. Hükümete ve tüm hukuk ihlallerine ve yürütülüşündeki aksaklıklara rağmen Ergenekon soruşturmasına yandaş olanı ve olmayanıyla tüm medya sus pus olmuştu. Ya bu konuda konuşup yazmak istememişlerdi, ya da mektupta anlatılanların önemini kavrayamamışlardı. Uzuna mektup yazdırtan yazısında, Size söyleyeyim, ortada ihbarcı bir subay falan yok
Sadece savcılarda değil, devletin en üst kademelerinde de bu belgeler uzun zamandır var. Ama birileri toplum mühendisliği yapıyor ve bunları bize yavaş yavaş sızdırıyor, gündemde diri tutuyor. Ve bence bu çalışmalar 1 kişinin ürünü falan da değil. Bütün bunları toplayan, hazırlayan ve yazan geniş bir ekip var
‛ diye yazan Altaylı bile basit bir gazetecilik refleksi göstererek, Mektupta anlatılan iddiaları araştırın‛ diyememişti muhabirlerine.
..
Saçanın gönderdiği bu yazıya İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Enginden 26 Temmuz 2002de gelen yanıtta ise Gülen cemaatine ilişkin proje çalışma grubunun takip ettiği olayla ilgili Ankara DGM Başsavcılığının soruşturma yürüttüğü ve ilgili kolluk kuvveti olarak da Ankara İl Jandarma Komutanlığının tayin edildiği belirtiliyor ve çalışma sonunda elde edilecek delillerin İstanbul KOM Şube Müdürlüğünün yürüttüğü tahkikatta elde edilecek bulgularla birleştirileceği anlatılıyordu. Saçanın aralarında askerler ve yargı mensupların bulunduğu bazı kamu görevlilerine ilişkin komplo kurulacağına ilişkin yazısına da, idia edilen faaliyetlerle ilgili tespitler yapıldığı takdirde bu belge ve delillerin de ön çalışma evrakına eklenerek ilgili savcı olan Bekir Raif Aldemire iletilmesi isteniyordu.
..
Örneğin, yıllarca ÇYDDnin başkanlığını yapmış ve ömrünü çağdaş bir Türkiyenin önemine vurgu yaparak eğitime adamış olan Türkan Saylanın adını da Ergenekon kapsamında anılması ve hatta evinin basılarak aranması bizzat Ergenekon destekçisi çevrelerden de büyük eleştiri almıştı.
..
Zaman zaman bu bilgiler tahrif edilerek, ekleme ve çıkarmalar yapılarak kullanıldığı gibi çoğunlukla da her yerde bulunan gizli elemanları özellikle ordu içerisindeki faaliyet ve çalışmaları rapor etmektedir. Daha sonra bu haberleri belgelemek için delil bulmaya çalışılmakta, bulunan veya yaratılan belge, evrak veya materyaller aranan mahallere konarak, aramada ele geçti işlemi yapılmaktadır. Failleri bulunmuş birçok olay, başlatılan ve yeterli delil bulunamayan başta Ergenekon olmak üzere pek çok başka davalarla irtibatlandırılmaya çalışılmakta, hukuk ve mantık zorlanmaktadır.
..
İlginç değil mi? Özetlemek ve tekrar vurgulamak gerekirse Uzun, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıtın AKP hükümetinden ricasıyla‛ görevden alınmasına da neden olan meşhur Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz‛ diye anılan bilgi notunu kendisinin yazmadığını söylüyordu.
..
6 Temmuz 2010da Islak İmza Davası olarak bilinen, Kurmay Albay Dursun Çiçekin yazdığı öne sürülen İrticayla Mücadale Eylem Planı isimli belge ile ilgili yargılandığı davada söz alan sanıklardan Serdar Öztürk; Ergenekon soruşturmalarını yürüten ve sıklıkla cemaatçi olduğu öne sürülen Savcı Zekeriya Özün CIA ile düzenli görüştüğü şeklinde bir iddia ortaya attı. Kanıtlanması ve ciddiye alınması güç bu iddiasının yanı sıra Öztürk, başka bir takım savlarda da bulundu ki, bunların kanıtlanması ise hiç de güç değildi.
..
Dayı kod adlı bir kişiyle görüştüğü iddiasını açıklayan Serdar Öztürk, iddianamede dayı‛ olarak belirtilen kişinin Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Sabri Uzun olduğunu söyledi. Serdar Öztürk yıllar önce Sabri Uzun ile yardımcısı Recep Güven arasında geçen bir konuşmayı aktardı: Sabri Uzun, Recep Güvenin kendisine yıllar önce Ergenekon belgelerini gösterdiğini söyledi. Sabri Uzun bu belgelerin saçma sapan şeyler olduğunu söylemiş. Recep Güven ısrar edince Tamam getir. Ben bizzat Genelkurmaya kendim götüreceğim diyor. Recep Güven TSK kendi içini temizlemez diye yanıtlayınca küfür edip kovuyor.
..
Bu soruşturma ise, Müfettiş Özkılıçın gayretli‛(!) çalışmaları nedeniyle Devlet Denetleme Kurulu üyeliğine atanması ile farklı müfettişler görevlendirildi. Yapılan yeni soruşturmada ise, ilk müfettiş raporunun aksine İstanbulda bulunduğu ihbarı yapılan Yasin Hayal ve ağabeyinin telefon sorgulamalarının bilgisayarda yapıldığı ancak silindiğini tespit etti.
..
Ucundan kıyısından da olsa bir şekilde Ergenekonla doğrudan ya da dolaylı ilintisi olan çevrelerde ve giderek neredeyse toplumun tam katmanlarında soruşturmaların başladığı 2007 yılı ortalarından itibaren, eskiden bu yana konuşulan Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenme daha sık dillendirir oldu. Kimisi Ergenekon soruşturmalarının ilk etapta zanlısı sonradan da sanığı olarak lanse edilenlerin toplumsal ya da siyasi kimlikleri nedeniyle, kimisi de sadece iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşıtı köktenlaik‛ ya da şu sıraların moda deyimle endişeli modern‛ oldukları için yürütülen operasyonları eleştirdi. Zaten tüm bu süreç boyunca operasyonun kolluk kuvveti olan polislere ve soruşturmayı yürüten başta Zekeriya Öz olmak üzere tüm savcılara hep aynı eleştiri yöneltildi: Fethullahçılık.
..
O zaman başta polis teşkilatında olmak üzere bürokrasinin her kademesinde ve henüz çok yaygın olmasa da TSK içinde de örgütlendiği bilinen bu cemaatin gerçekten sivil olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da devleti kendi inançları doğrultusunda yönetmeyi arzu etmediğine, böyle bir niyeti olmadığına inanabilir miyiz? Hele ki ülkenin en önemli hesaplaşmalarından birine sahne olan Ergenekon soruşturmaları ve davalarının üzerindeki en büyük gölgenin, polis ve yargıdaki örgütlenmesi nedeniyle Gülen cemaati olduğunu kimse inkar edemezken. Ve işte tam da bu nedenle ideolojik hesapları olanların da varolduğunu gerçeğini gözardı etmeyerek, yaratılan bu korku ikliminden beslenenlerin, bel bağladığı tek umut kapısının darbe yapacak bir ordu olmasının bize anımsattığı tek şey, İki ucu pis değnek‛ sözü oluyor.
..
Polis Okulları, Personel, İstihbarat, KOM Daireleri ile bu birimlere bağlı şube müdürlükleriydi. 25 yıldan uzun bir zaman önce başlayan çalışma 2000li yıllarda meyvelerini vermiş ve polis teşkilatı adeta cemaatin silahlı birimi haline getirilmişti. Emniyet içinde örgütlenmenin en önemli amaçlarından birisinin, dini akımlardan hazzetmeyen TSKnin karşısında durabilecek silahlı bir gücün olması olduğuna yönelik bu tezimiz aynı zamanda, kitaba İmamın Ordusu‛ adını koymamıza da ilham kaynağı oldu. Adli soruşturmaların kolluk gücünü oluşturan polis teşkilatında örgütlenme cemaate dokunulmazlık ve güven sağlayacak silahlı bir resmi güç aynı zamanda devlet kaynaklarından son derecede önemli ve kesintisiz istihbarat akışının da kaynağı olacaktı. Çünkü Fethullahçıların örgütlenmesinin önünü açan ya da sağlamlaştıran en önemli olgu kuşkusuz ki bilgiye sahip olmaktı. Bunun için en çok önem verilen kurumların başında da polis teşkilatı geliyordu. Cemaat için emniyet başta olmak üzere diğer önemli örgütlenme alanlarından biri olan yargı ve Türkiyenin idari yapısının belirlendiği mülkiye kadrolaşması da gücün pekiştirilmesini sağlayarak devlet olmanın önünü açacaktı.
..
Hanefi Avcının büyük gürültü koparan kitabında cemaatçilerin polis içinde ilk örgütlenmeye başladığı yıllardan itibaren ilk ele geçirmek istedikleri birimler olan İstihbarat Daire ve KOM Başkanlığının neden bu kadar önemli olduğu da şöyle anlatılıyordu: Ülke genelinde istedikleri gibi bilgi toplamak, istedikleri kişilerin faaliyetlerini izleyip öğrenmek gayesinde olanların yaptığı ilk şey Emniyet İstihbarat Dairesini ele geçirmektir. Orada hâkim konumda olmaları gerekir. Bunu MİT üzerinde etkinlik kurarak da yapabilirler ama o kurum daha ilerisine müsaade etmez. Eğer sadece bilgi toplamak yerine haklarında bilgi toplandıkları kurum ve kişiler hakkında adli işlemlerde bulunmak da isteniyorsa Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadale (KOM) Dairesinde etkin olunması şarttır. Sadece merkezi yapıları değil, operasyonların en çok yönetileceği başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı önemli illerdeki bu dairelerin uzantısı şubelerin de ele geçirilmesi gerekir. Eğer sadece bilgi toplamak ve bunlarla ilgili adli işlem yapmakla da yetinmeyip her memur, asker ve özel kanunlarla korunan kişiler hakkında da işlem yapmak isteniyorsa, o zaman özel yetkili mahkemelerin savcıları ve hâkimleri üzerinde de etkin olunması gerekir. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı sahip olduğu geniş teknik imkânları ile herkes hakkında her türlü bilgiyi toplayabilir, kim kimlerle görüşüyor öğrenilebilir, eline telefon alan herkesin irtibatları ve ilişkileri belirlenebilir. Hiç kimse onlardan ilişkisini gizleyemez.
..
İşte Türkiyede son yıllarda, böyle bir planın uygulandığını görüyoruz. MİTe hâkim olsanız, sadece bilgi toplarsınız, belki bunları saptırarak kullanabilirsiniz ama daha ilerisini yapamazsınız. Aksiyonel bir eylem gerçekleştirme arzusundaysanız, MİT size yetmez. Bu doğrultuda önce KOM Daire Başkanlığı, sonra İstihbarat Dairesi Başkanlığı, ardından da İstanbul ve Ankara İstihbarat Şubesi ve bunlarla paralel olarak özel yetkili mahkemelerin savcı ve hâkimlerinin de belli oranda belirli eğilimlerde olan kişilerden oluşturulduğunu bugün net olarak görmek mümkün.
..
Başkanlığında yıllarca çalışan bu kişilerin hiç şark illerine gitmemiş olması dışarıdan garip gözüküyordu ve teşkilatta hak ve adaleti gözetmek adına Sabri ağabey bu tayini yapmıştı. Fakat birileri bu işten son derece rahatsız olmuştu. Nasıl olur da bu kişiler başka illere tayin edilirdi? Bu kişiler onlara lazımdı, belki de onlar cemaatin önemli elamanlarıydı. îşte tüm yapılanların arka planında aslında bu mesele vardı, ama sanıyorum askerler fırsat olarak çıkmış ve kullanılmıştı.
..
Türkbank soruşturmasıyla ilgili asılsız bir suçlama nedeniyle hakkında yürütülen soruşturmada aklanmasından sonra Uzun, birilerinin kendisine yönelik bir komplo hazırlamaya çalıştığından kuşkuya düşer. Uzun, benzer komplo ve suçlamaların devam edeceği öngörüsüyle Emniyet Personel Daire Başkanlığına bir dilekçe yazar.
..
İstihbarat Dairesi Başkanlığı bünyesinde o dönemde görev yapanlar arasında yıllar sonra Ergenekon soruşturması ve Hrant Dink suikastı ile Hanefi Avcının kitabıyla beraber sıkça tartışma konusu olan Fethullah Cemaatinin ayak oyunlarıyla emniyetten uzaklaştırılan ya da kızağa çekilen birçok isim görev yapıyordu. Haber Alma Şubesinde emniyet amiri olarak görev yapan tanıdık isimlerden birisi Hanefi Avcının kitabında Fethullah Cemaatinin kopmplosuyla mesleğinden olan Mustafa Gülcüydü.
..
Bu ihbar mektuplarına dayanılarak hazırlanan listelerde ise sadece gerçekten Fethullahçı olmayanlar yer alıyordu. Gönderilen ihbar mektuplarının işe yaradığı Mustafa Gülcü, Faruk Ünsal, Arif Akkale, Celal Uzunkaya, Adil Serdar Saçanın irticacı‛ suçlamasıyla görevden alınmasıyla anlaşıldı. İlginçtir aynı suçlamayla Ramazan Akyürek de görevinden alınmıştı.
..
Ergenekon soruşturmalarının hemen öncesinde ve soruşturma sırasında sıklıkla karşımıza çıkan ihbar mektupları gönderilmesi, bugünkü kadar yaygın olmasa da emniyet içinde mesleki rekabet‛ gibi görünen yöntemlerin başında geliyordu. En önemli suçlama ise tarikatçılık, Fethullahçılık ya da genel adıyla irticacılıktı. Fethullahçı olarak bilinenler kendilerini ülkücü, laik, demokrat‛ kimliğiyle gizliyor ve cemaatten olmayanları İstihbarat Dairesinden uzaklaştırmak için İrticacı, tarikatçı, Fethullahçı‛ suçlamalarıyla ihbar mektupları yazıyorlardı. Bu durum öyle bir hale gelmişti ki kim Fethullahçı kim değil bilinemiyordu. Bu şekilde hazırlanmış kimi listeler de bizzat cemaate yakın olan kişilerce kamuoyuna sızdırılıyor ve bu şekilde gerçekten cemaat mensubu olanların gizlenmesini de sağlıyordu. Bu ihbar mektuplarına dayanılarak hazırlanan listelerde ise sadece gerçekten Fethullahçı olmayanlar yer alıyordu.
Cemaatçilerin en çok örgütlenmeye çalıştıkları yer Türkiyedeki tüm emniyet müdürlüklerinin istihbarat şubesinin bağlı olduğu birim olan İDBydı. Başkanlık ve bağlı birimlerde ANAP iktidarının Nakşi olduğu bilinen İç İşleri Bakanı Abdülkadir Aksunun tarikatlara olan yakınlığıyla Fethullahçılar kısmen de olsa örgütlenmeyi başarmıştı. Ülkücü ve Fethullahçıların yanısıra başka tarikatlarla bağlantılı görevliler de çokça yer tutuyordu. Fethulahçıların tek hedefi vardı: Tarikatları ve cemaatçiliği bilen dolayısıyla Fethullahçıların da ne büyük tehlike olabileceğini farkedecek kadrolar başta istihbarat olmak üzere teşkilatın etkili birimlerinden, cemaatçilerin ihbarcılık mekanizmasıyla uzaklaştırılmak ve böylece ileriki yıllarda karşılarına çıkabilecek olan olası rakipleri oyun dışına çıkarmak. Böylece devletine ihbarcılık yapan ülkücü, demokrat, laik‛ görünümlü cemaatçilere de boşalan bu kadrolara yerleşme fırsatı doğacaktı. Öyle de oldu. 199-92 soruşturmalarında Emniyetteki irticacıları‛ ihbar eden cemaatçiler de, kurulan tezgahı göremeyenlerin gözünde devletini seven demokrat, laik kadrolar olarak görülünce iş daha da kolaylaştı.
..
Bu arada Cevdet Saralın 18 Şubat 1999da EGMne gönderdiği ve şüphelilerin telefon dinlemelerini de kapsayacak biçimde teknik izlemesi de dahil olmak üzere Planlı İstihbarat Operasyon‛ başlatılması talebini içeren yazısına 12 Mart 1999 günü yanıt İDBndan geldi. Başkan Sabri Uzun yanıt yazısında, hakkında cemaatçilik suçlaması yöneltilen Emniyet mensuplarının Fethullah Gülen grubuyla bağlantıları konusundaki çalışmalara yön verme ve destek sunulacağı belirtildikten sonra Planlı İstihbarat Operasyonu talebinin reddedilerek mevcut yöntemle çalışmanın sürdürülmesinin uygun olacağın söylüyordu.
..
Açılan soruşturmalar ve suç duyuruları nedeniyle o dönemde görevden el çektirilen emniyet görevlilerinin neredeyse tamamı, kendilerini kapsamayan Sicil Affı Kanunundan da faydalanarak ve açtıkları davaları kazanarak teşkilata hem de kritik noktalardaki görevlerine döndü. Fethullahçı oldukları gerekçesiyle soruşturulan bu personelin birçoğunun görev yeri ise İDBydı. Bu görevlendirmeleri dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, DGMnin verdiği takipsizlik‛ kararıyla gerekçelendirecekti. O dönemde cemaatçi bir yapının içinde örgütlü olmaktan çok sadece inanç sahibi oldukları için soruşturulan u personeli koruyan‛ Sabri Uzun yıllar sonra, Bu adamların ne olduğunu o günlerde görememişim çok pişmanım‛ diyecekti.
..
Son yayınlarla inceleme ve soruşturmaya neden olduğu anlaşılan bu örgütlenmenin veya tarikatın oluşumunun nasıl olduğu, kimler tarafından yürütüldüğü, teşkilatımıza sızmaların nasıl gerçekleştirildiği hususları hakkında geniş çaplı araştırma için ek bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır.
..
Avcı, Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlüğünden sonra Necdet Menzirin İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde İstanbula gelmişti. En bilgili olduğu alan olan telefon dinlemeleri konusunda İstanbul Emniyetine kurdurduğu sistemle de İstanbulda bir çok operasyona imza atılmıştı. Ne var ki, kamuoyuna terör örgütlerine karşı yürütülen başarı‛ olarak sunulan bu operasyonlarla ilgili ciddi haklı gerekçeleri de olan yargısız infaz iddiaları hiç gündemden düşmedi. Avcı, yazdığı kitapta cemaatçilerle kıyasladığında büyük saygıyı‛ hakettiğini söylediği devrimcilere yönelik gerçekleşen operaksyonlardaki yargısız infaz iddiaları nedeniyle de cezaevinde olduğu süreçte en çok başı ağrıyan isim oldu. 1995te defalarca İstanbula gelen İDB Teknik Şube Müdürü Osman Ak, çoğunlukla Hanefi Avcının evinde misafir oluyordu. Her seferinde de, Ağabey senin teknik bilginden yararlanılması gerek. Sana İDBnda ihtiyaç var. Daire Başkanı olarak gel‛ diyordu. İki sene sonra da bu oldu. 1997de Necdet Menzir, Tansu Çillerin DYPsinden milletvekili olarak TBMMye girmesiyle boşalan İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine atanan Orhan Taşanlar kendisiyle çalışmak istemeyince Hanefi Avcıya Ankaranın yolu göründü.
..
Saral ve Ak ekibinin hazırladığı listeler her haliyle kişisel hesaplaşma kokuyordu. Kendi ikballerinin önündeki engeller olan başarılı meslektaşlarını günün şartlarındaki en iyi yöntem olan Fethullahçılıkla suçlamışlardı. Ortalığa saçılan ve Saral ekibinin denilen raporların yanı sıra, bu çalışmada isimleri belirlenen Emniyet personelinin listeleri de sürekli basında yer alıyordu. Bir gün 80 ertesi 120 kişinin adı yer alan listelerdeki Emniyet personelinin sayısı 528e kadar çıkmıştı.
..
Emin Arslan, Genelkurmayda İstihbarata bakmış bir subayın yıllar sonra bir sohbet sırasında bu olayla ilgili kendisine söylediklerini şöyle anlatıyordu: Cevdet Saral ve Osman Akı tanımasam Fethullah Gülenin Emniyet örgütlenmesini aklamak için bu listeleri yapmışlar derdim. Sırf bu özensizlik yüzünden alakasız isimler de listelere girdi. Adları yazılanlardan birçoğu da Sadettin Tantanın İçişleri Bakanlığı sırasında yapılan yolsuzluk operasyonlarına imza atmış, ya da görev almış dürüst, çalışkan polislerdi. Sen, bu isimleri de o listelere yazarsan kamuoyunun gözünde, Bu Fetullahçılar da korkulacak adamlar değilmiş. Ne güzel dürüst işler yapıp yolsuzlukları engelliyorlar algısı yaratıp cemaatçiliği halkın gözünde meşru hale de getirmiş olursun ve bu yapıldı.
..
Mümkün olmaması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş görünmek suretiyle kendi tabirleri ile Kullanabildiği sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar.
..
Yargılamalar sırasında sanıklar, söz konusu resmi kurumları değil aralarında Kalkınma Bankası Genel Müdürlüğü
döneminde görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle 12 yıl hapse mahkûm edilen Özal Baysal, Susurlukun tetikçisi Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve yer altı dünyasının ünlü ismi Kürşat Yılmaz ile Kasım Gençyılmaz ın da bulunduğu bazı şahısların telefonlarını izlemeye aldıklarını iddia ediyorlardı. İzlenen bu kişilerin dinlendiği açıklanan resmi kurumları defalarca araması üzerine de bağlantılarının öğrenilebilmesi için bu kurumların telefonları da izlemeye alınmıştı. Mahkeme kararıyla izlemeye alınan bu kişilerin ilişkide bulunduğu telefonlar ise Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı Koruma Şube Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Özel Kalemi, Turizm Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Tarabya Köşkü, ANAP, DYP, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Başbakanlık MİT Müsteşarlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Jandarma Genel Komutanlığı, Ankara İl Jandarma Komutanlığı, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü, Harb Akademileri Komutanlığı, İzmir Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü İDB gibi kritik yerlere aitti.
..
Fethullahçıların istihbarat birimlerine sızma konusunda bir hayli yol aldıklarının kaydedildiği raporda, Fethullahçı tehlike ise şu sözlerle anlatılıyordu: Gülenin son zamanlarda, ordu, polis ve MİT arasına sızma faaliyetlerine ağırlık verdiği bilinmektedir. Sızmalarda, Emniyet Teşkilatının en çok istihbarat, bilgi işlem, personel birimleri hedef yapılmıştır
Önlem alınmakta gecikildiği takdirde tarih sayfaları arasında kalan Babailer İsyanında Şeyh Bedrettin ve Şeyh Saide kadar uzanan din görünümlü isyanların belki de en ciddi, en sinsi, en kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğini işaret etmek yanıltıcı bir tahmin olmayacaktır.
..
Cevdet Saralın Ankara Emniyet Müdürü olduğu dönemde, 1999da yürütülen Fethullahçılık soruşturması da, bir başka suçun, Kocakulak skandalı‛ olarak da bilinen Telekulak olayının basına sızdırılmasıyla akamete uğratılıyordu.
..
11 Ocak 1998de başladığım Ankara Emniyet Müdürlüğü görevinden hakkımdaki soruşturma nedeniyle de 8 Haziran 1999da alınarak APK uzmanlığına atandım. 35 yıldır Emniyet teşkilatında görev yapıyorum. Bu süre içinde birçok kişi, tüzel kişilik hakkında soruşturma yaptım ve rapor hazırladım. Ancak ilk kez Gülen hakkında hazırladığımız rapordan sonra soruşturmaya tabi tutulduk.
..
Yeniden yargılama yolunu açan ise ABye uyum sürecinde 5 Mayıs 2006da, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesinde yapılan değişiklikle terör örgütü tanımına cürüm işleme ve silahlı eylem şartı getirildi. Yeni yasaya göre terör suçlarında sadece kasıt değil, cebir ve şiddet unsurunun da bulunması şart koşulmuştu. Avukatların yeniden yargılama isteğinin gerekçesi de müvekklilerinin şiddet ve cebir‛ kullandığına ilişkin hiçbir delilin olmamasıydı. Yeniden başlayan ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava 2 ay sonra 5 Mayıs 2006da sonuçlandı.
..
Bu bilgiler ışığında, telefon dinlemeler de dahil olmak üzere operasyon yapmak isteyen Saçanın istediği izin, İstanbul DGM Başsavcısı Aykut Engin Cengiz tarafından birkaç gün sonra 23 Temuz 2001de verilir, Hatta Bekir Raif Aldemir de savcı olarak görevlendirilir. Ancak Saçan ne kadar uğraşsa da bir türlü sonuç alamaz. Bir adım öteye gidememiştir. 10 Temmuz 2002de İstanbul DGM Başsavcısı Cengize bir yazı gönderen Saçan, Fethullah Gülen ve grubuna yönelik operasyonda ilerleme sağlanamadığını belirtip, soruşturmanın başka bir birime verilmesini talep ediyordu. Saçan soruşturmanın ilerlememesinin nedeninin de bizzat Emniyet İDB ve İstanbul İstihbarat Şubesi içindeki Fetullahçı polis örgütlenmesi olduğunu iddia ediyordu.
..
Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akarın sunduğu 32. Gün programının konuğu emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıttı. Görev yaptığı dönemde kendisinin de telefonları dinlenen bir Ergenekon mağduru olduğunu savunan Büyükanıt, Şemdinli olayları sırasında Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, benim hakkımda uydurma beyanatlar veriyordu. Ben bunu ilgili makamlara ilettim ve o adam hemen görevden alındı‛ diyecekti. Emekli paşanın o adam‛ diyerek andığı kişi Sabri Uzundan başkası değildi. Kendisinin de Ergenekonun hedefinde olduğunu iddia eden ve hemen ardından Sabri Uzunu da görevinden aldırttığını söyleyince doğal olarak, Sabri Uzunda mı Ergenekoncuydu?‛ diye bir soru geliyor akıllara. Ama bu sorunun yanıtı da, yine Ergenekon soruşturmalarıyla ortaya çıkan belgelerde bulundu. Uzun, Ergenekoncu olmak bir yana tam aksine kafası koparılana kadar darbecilerin hedefinde bir kişiydi.
..
Emniyetle jandarma arasındaki kopuk ilişkileri düzeltmesi, gidermesi için çaba göstermesi gerekenlerin başında gelmesi gereken Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner, her zaman aman beni bu işlere bulaştırmayın‛ deyip kenarda durmayı daha uygun buldu. Haliyle Uzunu da görevden almadı. AKP iktidarıyla İDB koltuğuna oturan Uzun, 9 Kasım 2005 günü yaşanan Şemdinli olaylarından sonra kopan emniyet-jandarma ilişkilerinin kurbanı olarak yine AKP eliyle görevinden alınacaktı. Uzun, söylemediği sözler söylenmiş‛, yazmadığı raporlar yazılmış‛ gibi askerlere iletilerek dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıtın Başbakana şikâyeti ile görevden alınması sağlanmıştı.