
düşüyorum hızla !..yüz yıldır düşüyormuşçasına yorgunum...ya da bu düşüşün içinde doğdum...gözlerim sımsıkı kapalı...nereye çarpacağımı görmek korkusundan...ve ellerim...boşlukta tutunacak yer aramak yerine göğsümde kavuşturulmuş sımsıkı...inatla...umutsuzlukla...
hızla açıyorum gözlerimi !..aynı anda doğruluyorum yattığım yerden...tam karşımda açık bir pencere...gri tülleri uçuşuyor rüzgarla...ağaç kokuyor rüzgar, toprak kokuyor...ve insan kokuyor; kalabalık, umursamaz, uzak...tutuyorum nefesimi...bilincim aydınlanıyor...
saçlarım uzamış...hangi zamandayım?zeminde halı yok...oysa sevmem çıplak odaları bilirsin...sen kimsin?ayaklarım...üşüyor ayaklarım...duvarları neden mavi ve griye boyamışlar?enine anlamsız bir çizgiyle ayırıp, mavi-gri...bir okullarda böyle boyanır duvarlar, bir de......hastanelerde...çelikten bir korku eziyor hücrelerimi...hislerinin, mesela korkunun cisimleştiği oldu mu hiç?senin kadar canlı, senin kadar somut, senden daha güçlü !...korkun çelik grisi, utancın duvar mavisi, kimsesizliğin beton karası...üzerine yürürler bir hastane odasının arsızlığıyla...
ve sorular...odanın ortasına üst üste yığılmış, karmakarışık, dikenli, kördüğüm sorular...her biri sırasını bekler zamana eziyet etmenin sadist keyfiyle...sırası geldikçe her bir soru işareti çengelinden asar seni mavi-gri odanın tavanına...cevapsızlıkla idam edilirsin yüzlerce defa !...
ben dışında her nesne cisimleşip üstüme geldikçe...korkuyorum bu kabusun asırlık tanıdıklığından...düşmek istiyorum geriye doğru, bilinmezin serin huzuruna...huzur !! neden uzak bu kadar? neden cismi yok huzurun?neden umut yalancı bir bulut gibi çekiliverdikçe önümden, kafamı çarpıyorum köksüzlüğün duvarına?her kabus böylesine maddeyken, benim maddem nerde?ellerim..?..göğsümde kavuşturulmuş sımsıkı...inatla...umutsuzlukla.........zorla !..
bağırıyorum maddemin güçsüz fısıltısıyla !..binlerce çığlığın uğultusu doluyor kulaklarıma...susuyorum bildiğim en tiz tonda...yenilmişliğim saçlarımı okşuyor rüzgarın elleriyle...nasırlı, güçlü, alaycı...
bilincim tanıdık kabusların eski ninnileriyle uyutuyor beni...itirazlarım açık pencereden uçup gidiyor insan kokan sokaklara...göz kapaklarım kabullenişin gölgeli ağırlığıyla kapanıyor...ben, cisimleşiyor ağır ağır...çaresizliğin olanca yüküyle...tanıyorum kendimi...yüzlerce var benden dışarıda...umursamaz bir maddeyim şimdi...hiçlik kadar saydam, yokluk kadar varım...hiç olmadığım kadar yokum şimdi...