Posted 22.07.2007 - 16:18
Sen kimseyi sevemezsin
sevmeyeceksin
Rüzgarların önünde
kuru bir yaprak gibi
sürükleneceksin....manası çok büyük bir eserdir...bak dinledikçe deli ediyor adamı
Zeki Müren ki lakabı ''Kız Zeki'' dir...bu lakap ona Boğaziçi Lisesindeki Müdüründen yadigardır diye bir rivayette vardır...neyse böyle büyük bir sanatçının arkasından rivayetler türetmek ayıp olur zannımca...bilindiği gibi bu eser Zeki Müren'e ait değildir maalesef...beste Kamuran Yarkın'a güfte Doğan Işıksaçan'a aittir...Doğan kanımca biraz takıntılı bir abimizdir...hatuna deli gibi aşıktır ve bırakmak istemez...kızın ailesi bu ilişkiye karşıdır...yer malabadi köprüsü civarlarıdır...zaten bu tür hikayeler genelde güneydoğu anadolu bölgemizde cereyan etmektedir...mezradaki ineklerin bile acıklı aşk hikayeleri vardır...bu da onlardan biridir işte...Doğan Bey çok sevmektedir...ama sevdiği kız ailesinin ''kanlımız'' olarak tabir ettiği rakip ailedir...ama işin ilginç yanı ortada kan davası durumu falanda yoktur...olay kızın ailesine ait boğanın Doğan Bey'in ailesine ait ineke karşı bazı edebe,ahlaka,hukuka,inekliğe aykırı davranışlarıdır (nedir bunlar misal inekten habersiz gelip sütünün çalınması,kuyruğuna teneke kutu bağlanması vb.)...iş yokluğunda da aileler bu olayı 'kan davası' olarak nitelendirmişler akılları sıra kendilerine meşgale bulmuşlardır nitekim...işte bu sebeplerden ötürü Doğan Bey sevdiği kıza bir türlü kavuşamamış yaklaştıkça dövülmek kaydıyla hep kızın yanından uzaklaştırılmıştır...mütemadiyen yaklaşma çabaları olmuştur...fakat sonraları sevdiği kızın kendisine olan aşkını yitirdiğini farketmiştir...eee tabii akıllı kız olmayacak duaya amin demiyor...Doğan Bey'in aşkı artık latince platonik farsça münferit bir hal almıştır...kendini dağlara vurmuştur...sevdiği kızda bu arada Doğan Bey'in sünnetinde de kirveliğini yapmış olan Aldo Ağa'dan Doğan'ın aslında evlatlık olarak bu aileye getirildiğini gözyaşları ve hıçkırıklar içerisinde öğrenmiştir...ellerini gözyaşlarını silmek için gözlerine götürdüğünde birşeyin çok geç farkına varmıştır...çünkü ellerini az evvel isota bulaştırmıştır ve gözlerine sürdüğünde o manalı bakışları,o güzel gözleri derhal kararmıştır...kör olmuştur...göremiyorum diye bağırırkende bu sefer konuşma yeteneğini kaybetmiştir...o acıyla başına ''ne yaptım ben' dercesine vurduğunda da duyma yeteneği kaybolmuştur....ellerini ''hassittir'' dercesine sağ el dışı sol avuç içine vururken de dokunma duyusunu kaybetmiştir...kala kala bir tek tadma duyusu kalmıştır...çünkü bu hikayeyi uyduran kişi tad duyusunu nasıl kaybedebileceğine dair hiçbir fikre sahip değildir o dönemde....Doğan'ın sevdiği kız yemeden içmeden esnemeden geğirmeden aerobikten platesten kesilmiştir...evlerinin bahçesinde oturup durmaktadır sürekli...bu arada esas oğlanımız Doğan dağlarda gezmeye devam etmektedir o sıralar Akut'a katılmıştır gayet sosyal bir kişi olmuştur bu aşkının üstüne koca bir örtü örtmüştür tabir-i caizse....aradan aylar geçmiştir...bir grup turiste o bölgede rehberlik yaparken bahçesinde bekleyip duran sevdiği kızı görür...açlıktan kurumuş bir deri bir kemik, bir kalem bir kağıt gibi bir defter bir kitap gibi kalmış ex-aşkını görünce ister istemez üzülmüştür, tabii insan yüreği bu borumu...gelen ilham sayesinde -ki oraların ilhamı meşhurdur- hemen oracıkta bu sözleri döşenir...turistlerin içinde bulunan Kamuran Yarkın bu sözleri duyar duymaz besteyi anında uyduruverir -ilham meşhur dedik dimi- ve şarkıyı piyasaya sunarlar... nice sanatkar ,yorumkar seslendirmiştir bu şarkıyı...the end...fin...son (arzu film)
(kalın bir ses tonuyla)
Doğan : hala o dağ senin bu dağ ben geziyor
Sevdiği Kız : o hala aynı bahçede korkuluk olarak duruyor...yemedi içmedi öldü tabii...aileside gömmeye kıyamadı....iskeletinden yararlanıyorlar...hıyar ,domates falan ekmişler bahçeye kuşlar yemesin gari diye kızın iskeleti duruyor...
Doğan'ın ailesi : hala yanı bölgede kanlı arıyorlar kendilerine
Kızın ailesi : az evvel bahsettik ya
Aldo Ağa : istanbul'da sahne falan aldı bi aralar...sahne satış & taahhüt işine girdiydi
Boğa : kadıköyde heykel işine girdi...
İnek : dağa kaçtı
Kamuran Yarkın : bestekar
Dağ : yerinde duruyor
Bahçe : o da yerinde
Zeki Müren : allah rahmet eylesin
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan